Rüya ile Amel edilir mi?
İnsanın sorumlu olduğu saha vardır. Bu da uyanıklık halidir. Yani insan uyanıklık halinde sorumludur, uyanıklık haricinde uyku ve baygınlık gibi yaptığı işlerden sorumlu tutulmamıştır. Dolayısıyla insan rüyasında yaptığı iş ve davranışlardan, söylediği sözlerden sorumlu değildir. Hatta bir insan rüyasında dinden çıkacak kelimeler söylese dinden çıkmış sayılmaz. Konuya bu açıdan baktığımızda ister olumlu ister olumsuz manada rüyalarla gelen haberler objektif bir değer ifade etmez. Bağlayıcı bir delil kabul edilemez. Rüya yorumunda rüyanın iyi ve isabetli yorumlanması esastır. Bundan dolayı da ruya yorumlayacak kişinin ehil olması şarttır. Rüyada Kur'an ve Sünnete aykırı ,ters bir durum olduğu takdirde bununla amel edilmesi mümkün değildir. Mesela rüyanızda size bir insanı öldürmeniz emrediliyorsa veya intihar etmeniz isteniyorsa bununla amel etmek söz konusu olamaz. Çünkü bir insanı öldürmek ve intihar etmek Kur'an-ı Kerimde ve Sünnette haram kılınmıştır. Bu rüyayı bir insan defalarca aynı şekilde görse yine de gördüğü rüyayla amel edemez ve Kuran ve Sünnet dışına çıkamaz. Kuran ve sünnette tespit edilen hükümler doğrultusunda amel etmek zorundadır. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bununla beraber, rüyaların mübah meselelerde, rüyayı görene münhasır kalmak şartıyla, yönlendirici bir fonksiyonunun olduğu da kabul edilebilir. Yalnız bunun bile Kur'an ve sünnette ictihad edilerek çıkarılmış bir hüküm ölçüsünde ağırlığının olduğu söylenemez.
Ehl-i sünnet ulemasına göre rüyalar objektif bir delil değildir.Kur’an ve sünnete ters düşmediği sürece de sadece göreni bağlar.Gerçi Kur’an’da sadık ve salih zatların gördüğü sahih rüyalara yer verilmişse de rüyalar Kur’an ve sünnet gibi üzerine hüküm bina edilecek bir esas olmadıkları için onların ahkamda esas kabul edilmeleri de doğru değildir.
Sadece şahıslar rüyadan aldıkları hakikatların meşruluğu derecesinde onları kendi hayatında uygulayabilirler.Bunda bir günah ve sorumluluk yoktur.Fakat insan bunlarla başkalarını ilzam etmeye kalkışmamalıdır.
Günümüzde özellikle- daha duygusal oldukları için-hanımlar arasında rüya ile amel etmek pek yaygın.Halbuki:
1-Rüyalarda alem-i misale ait bazı sembol ve işaretler görülür. Adet oraya ait harf ve kelimeler demek olan bu işaretler o dili bilenler tarafından tercüme edilebilir.Bazen güzel bir manayı hayal tasarruf ederek kötü bir şekilde bize gösterebildiği gibi tersine olduğu da vaki olur.
2-Rüyalar Rahmani olabildiği gibi şeytani de olabilir.Kur’an “Şeytanlar dostlarına fısıldar,telkinde bulunur.” ayetiyle buna da işaret eder.Peygamberlerin gördükleri rüyalarla amel etmelerine bakıp bizlerin de rüyalarımızı delil görmemiz mantıksızdır.Çünki o kudsi zatlar ilahi koruma altındadır.Bu konuda usul-i fıkıh alimlerimizin koymuş oldukları şu ölçü çok mühimdir: “Peygamberlerin ilhamı vahyin bir kısmı olduğu için hüccettir ve bağlayıcıdır.Ama evliyanın ilhamı öyle değildir.Şeytandan kaynaklanmış ve yanıltıcı olabilir.bu yüzden onların ilhamı başkalar için hiçbir surette delil oluşturmaz.Kendileri hakkında da ancak şeriata uygun olursa bir delil teşkil eder. Muhalif olursa kendileri için de bir şey ifade etmez.
Medyum Recep Kaplan rüyaların bağlayıcı olmaması hususunu şöyle izah ediyor: "Diyelim ki, üzerine hac farz olan bir insan, bütün şartlar mevcut iken, sırf gördüğü bir rüyayı, hacca gitmemesi gerektiğine bir işaret şeklinde yorumlayarak, bu vecibeyi îfâdan vazgeçmesi kesinlikle doğru değildir ve onun gördüğü bu rüya, onun için asla şer’î bir mesnet ve menat sayılmaz. Çünkü haccın farziyeti Kitap ve Sünnet’le tesbit edilmiştir.. Ve durumu bu şartlara uygun herkes mutlaka hac farizasını yerine getirme mecburiyetindedir. Ayrıca bu konuda mazeret kabul edilebilecek hususlar da, yine Kur’ân ve Sünnet’in bir uzantısı sayılan fıkıh kitaplarında tesbit edilmiştir. Bir insan bir değil yüz defa, bunun aksine rüya görse, yine fıkıh kitaplarında tesbit edilen hükümler doğrultusunda amel etmek mecburiyetindedir.
Hele rüyaları başkalarını ilzam etmede kullanmak çok büyük bir hata ve açıkça dinin nasslarıyla savaş demektir. Bununla beraber, rüyaların mübah mes’elelerde, rüyayı görene münhasır kalmak şartıyla, yönlendirici bir fonksiyonunun olduğu da her zaman kabul edilebilir. Yine de bunun, Kur’ân ve Sünnet’te içtihad edilerek çıkarılmış bir hüküm ölçüsünde ağırlığının olduğu söylenemez. Ben şahsen rüyalarla amel hususunda söylediğim bu kanaate, melekût âlemiyle irtibata geçirici diğer yolları da katmak isterim.
Meselâ; bir insan, temessülen Efendimiz’le görüşebilir. Farz-ı muhal, bu görüşme esnasında Efendimiz’den ona söylenenler eğer şer’î ölçülere muhâlif ise, -bunu farz-ı muhâl çerçevesinde dahi olsa ürpererek söylüyorum- o insan kesinlikle şer’î ölçülere ters düşen o ifadeleri tatbik edemez ve Efendimiz’le görüşmesini kendisi için delil ve hüccet sayamaz. Efendimiz misalini bilhassa arz ediyorum ki, diğerleri için de bir ölçü olabilsin.
Yani insan temessül etmiş şekilleriyle nebileri de görse, velileri de görse hüküm değişmez. Söylenenler şer’î ölçülere tatbik edilir ve davranışlar ona göre ayarlanır. Diğer taraftan melekût âlemiyle irtibatını cinler vasıtasıyla da temin edenler vardır. Şunu kesin ve net bir dille ifade edeyim ki; bu yol, hiç mi hiç yol değildir. Zira, cinler insanlara kıyasla, istidât ve kabiliyet bakımından çok daha düşük varlıklardır. Bunların söylediklerinin her zaman yüzde doksan dokuzunun yalan olma ihtimali söz konusudur. Bu sebeple de onlara dayandırılarak alınacak kararlar da yüzde doksan dokuz nisbetinde hep yanlış demektir.
Günümüzde medyumluk moda hâline gelmiş gibidir. Aslında medyumlar kendileri himmete muhtaç insanlardır. Onlardan fayda ummak, insanın kendi kendisini aldatmasından başka bir şey değildir.Cinler çeşitli şekil ve kılıkta görünebilme kabiliyetine sahiptirler. Bu sebeple de, bazı insanları kandırmaları her zaman söz konusudur. Nitekim bu yolla onlar, pek çok insanı kandırıp iğfal etmişlerdir. Hatta bazılarını o denli kandırmışlardır ki; bu zavallılar kendilerini mehdi, hatta peygamber zannetmişlerdir.
“Biz rüya insanı değiliz. Çünkü çocuğa her zaman şekerleme verilmez, zira şeker dişleri çürütür. Halbuki insanın sıhhatli, dengeli ve temkinli beslenmesi şarttır. Aksi halde şekerde güç vardır, “beynimiz glikozla besleniyor...” vs. der yemeye devam ederseniz, ömür boyu sürecek hastalıklarla karşı karşıya kalabilirsiniz. İşte aynen bunun gibi, sizler de herşeyi rüyalara bağlar ve rüyalardan dışarıya çıkamazsanız; bir rüya adamı olarak kalır gidersiniz. “Yakaza” dediğimiz husus da aynen bunun gibidir. Mesela, ben yakazaya inanan biriyim. Bir gün, bir yerde bir zatla, gençlik dönemlerinde, hem de teşvike çok ihtiyacım olduğu bir anda, o zat birden heyecanlandı ve donuklaştı ve bana “Üstad’la falan ve filan şu anda buraya geldi” dedi. Ne dediklerini sorunca, onların mesajını söyledi. Belki ben buna inandım veya inanmadım ama işin doğrusu böyle bir müjde irademe fer verdi.
Ancak, bunlar Kitap ve Sünnet gibi teşrîin gerçek kaynakları yanında hüccet ve delil sayılabilecek kriter ve kurallar değildir. Mesela, -farz-ı muhal- yakazaten Efendimiz burada bana gelse dese ki: “Sana bir tavsiyem var”, ben de:“Emrin başım-gözüm üstüne nedir ya Rasulallah!” derim. “Bak dün konuştun, bugün de konuştun ama yarın konuşma, bu işte hayır yok” dese ben biraz düşünürüm. Hem de O’ndan aldığım kriterleri kullanarak bu mevzuda yakazeten verilen emri dinlemek lazım mı, değil mi? İşte bunu düşünürüm. Şimdi benim burada konuşmam mübah bir şeydir. Konuşsam da olur, konuşmasam da. Fakat Allah Rasulü din-i mübin-i İslâm’ı tebliğ etmeyi bir mükellefiyet olarak, bilen insanların sırtına yüklemiyor mu? Yine O uyulması ve hüccet alınması gereken sözlerin kendi sözleri olduğunu söylemiyor mu? Öyleyse burada ben, yakazada söyleyen Allah Rasülü’nü değil de dün hayatta iken, peygamber olarak konuşan Rasulullah’ı dinler, tebliğ ve irşad faaliyetine devam ederim. Evet, Nebiler Serveri’ne, ta’zimde bulunma, saygı gösterme başka bir mes’ele, O’nu hüccet ve delil olarak kabul etme, hayatı ve paygamberliği itibariyle O’na uymak başka bir mes’eledir. Yoksa, gerek rüyâ ve yakazalar, gerekse cinleri, şeytanları kullanma yolu ile -hafizanallah- bazı ahvalde inananlar, doğru yoldan sapabilir, sapabilir ve kazanma kuşağında kaybedebilirler.
Mesela, Gulam Ahmed, böyle bir handikapın içine düşmüş ve kaybetmiştir. O Yogizmde ve Hinduizmde, ruha kendi gücünü kazandırma konusunda ileri seviyede biri olduğundan, Müslümanlığın üstünlüğünü bu yolla ortaya koyma yolunu tutmuş ve dilini gırtlağına sokup altı ay bir şey yemeden durmaya çalışmıştır. Güya o, bununla Brahmanlara, Budistlere karşı İslâm’ın üstünlüğünü ortaya koymaya çalışmıştır.. çalışmış ve böyle bir yola girmiştir. Rica ederim İslâm’ı anlatmanın yolu bu mudur? Ve neticede Gulam Ahmed sırasıyla “mehdiyim, imam-ı muntazarım, peygamberim” demiş ve en son hulul ve ittihada inanarak “ben Allah’ım” demiştir.
İşte, cinleri, şeytanları kullanma insanı doğru yoldan çıkartacak böyle bir inhiraftır. Evet, bu tür mes’eleleri yani rüyalarla amel etme, yakazalara güvenme, cinleri kullanma.. hep böyle çok masumane, Müslümanlık duygu ve düşünceleri içinde başlar.. başlar ama bir de bakarsınız ki şirazeden çıkmışsınız. Şimdi, çoklarının dilbeste olduğu bir misal ile biraz daha açayım:
Bize düşen şey Kitab’a ve Sünnet’e uymaktır. Mesela siz göklerde gezip dolaşsanız, zaman-üstülük içinde Efendimizle buluşsanız, Cenab-ı Hakk’ın değişik şekilde tecellileri ile baş başa kalsanız.. işte bütün bunlar, Sünnet’i yaşamanın yanında ceviz kabuğu kadar yer doldurmaz.
O halde saf Müslüman olarak kalalım, zeminde yürüyelim. “Rütbeli olmak değil, nefer olmak daha iyidir” diyelim ve insanlardan bir insan olalım. Hz. Ömer Efendimiz kendisine: “Sen Peygamberi memnun ettin. Ebu Bekir’i memnun ettin. Cennete gireceksin ve firdevsler senin otağın olacak” diyenlere acı tebessümle bakar, “şu dünyaya girdiğim gibi çıksam çok memnun olacağım” der. Ben de, şahsen bunu bulsam çok memnun olurum.
Sizler tertemiz duygularla yaşar, kılı kırk yararcasına “Kitap ve Sünnet” derseniz, “Şeriat-ı garrâ”nın elmas düsturlarını, akyolun prensiplerini hayat düsturu yapar yaşarsanız, Allah da sizi boş bırakmaz, velilere lütfettiğini lütfeder.
Sizin bundan sonra din adına söylenen şeylerin dışında artık alacağınız fazla bir şey kalmamıştır. Gördüğünüz rüya ve yakazalar, şevkinize medar olabilecek şekilde sizi şahlandırıyorsa onunla iktifa etmelisiniz.
3- Rüyalarda bazı zatlardan emirler aldığı,kendisine bazı görevlerin tevdi edildiği vs şeyleri ileri sürmek insanın sapıtmasına,şirazeden çıkmasına sebeb olabilir.Bir damlayken kendini derya sanabilir.Mücrimken Mehdilik iddia edebilir,Hatta peygamberlik bile..
Rüya Tabirleri
- Rüya ile Amel edilir mi?
- Hz. İbrahim’in Rüyası ve Yorumu
- Hz. Yusuf (a.s) Gördüğü ve Yorumladığı Rüyalar
- Rahmani Şeytani Rüyalar
- Evliya Çelebi'nin Rüyası
- Ayet ve Hadislerde Rüyalar
- Hz. Muhammed (S.A.V) Gördüğü Rüya ve Yorumları
- Rüya Nedir?
- Rüyalarla Gelen Buluşlar
- Rüyanın Bilimsel tarifi
- Rüyalarda İnsan Faktörü
- İslam Dini ve Rüyalar
- Padişahların Rüyaları
- A Harfi ile Başlayan Rüyalar
- B Harfi ile Başlayan Rüyalar
- C ve Ç Harfi ile Başlayan Rüyalar
- D Harfi ile Başlayan Rüyalar
- E Harfi ile Başlayan Rüyalar
- F Harfi ile Başlayan Rüyalar
- G Harfi ile Başlayan Rüyalar
- H Harfi ile Başlayan Rüyalar
- I ve İ Harfi ile Başlayan Rüyalar
- J Harfi ile Başlayan Rüyalar
- K Harfi ile Başlayan Rüyalar
- L Harfi ile Başlayan Rüyalar
- M Harfi ile Başlayan Rüyalar
- N Harfi ile Başlayan Rüyalar
- O ve Ö Harfi ile Başlayan Rüyalar
- P Harfi ile Başlayan Rüyalar
- R Harfi ile Başlayan Rüyalar
- S ve Ş Harfi ile Başlayan Rüyalar
- T Harfi ile Başlayan Rüyalar
- U ve Ü Harfi ile Başlayan Rüyalar
- V Harfi ile Başlayan Rüyalar
- Y Harfi ile Başlayan Rüyalar
- Z Harfi ile Başlayan Rüyalar
Seçme Hadisler ve Sözler
Bir edepsizliğin cezası bir hayrı işleyememektir. Hz. Muhammed (S.A.V.)
Her Anımız Bir Dua
"Zorlu beladan, bedbahtlıktan, kötü kaderden ve düşmanların şamatasından Allah'a sığınırım." Hz. Muhammed (S.A.V.)