İslam Dini ve Rüyalar
İslam alimleri, bazı farklılıklar bulunsa da “rüya, kişinin uykusunda Allah’ın yaratmasıyla meydana gelen hayallerdir” tanımında birleşmiştir. Rüya çeşitlerini tespitte değişik görüşler ileri sürülmüştür. Psikologlar rüyalan, genelde kişinin iç dünyasından kaynaklanan sebeplerle gördüğünü kabul etmiştir. Rüyalann tasnifini de buna göre yapmışlardır. İslam alimleri rüyalan, Hz. Peygamber’in hadisinde de işaret ettiği gibi üçe ayırmıştır:
1. Allah’tan müjde ve uyan olan rüyalar,
2. Şeytanın üzüntü vermek amacıyla gösterdiği rüyalar,
3. kişinin iç dünyasından kaynaklanan sebeplerle gördüğü rüyalar.
Tabir ilmi, rüyalan usulüne göre yorumlamaya denir. Tespit edilebilen en eski tabirler Asur. Mısır, Babil, Eski Roma ve Eski Yunan dönemlerine aittir. Tabir ilmi, Hz. Yusuf (a.s.) ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dönemlerinde zirveye ulaşmıştır. Hz. Peygamber’den sonra da rüya yorumu konusunda uzman derecesinde rüya yorumculan yetişmiştir.
Rüya tabiri, hem Kur’an’da hem hadislerde örneklerle anlatılmıştır. Dolayısı ile rüya tabiri için Kur’an ve hadislerde bir engel yoktur. Sadece uyanlar vardır. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. Muhammed (a.s.) Peygamberlerin rüyalan ile Mısır Meliki ve zindana atılan iki gencin rüya ve yorumlan anlatılmıştır.
Hadisler incelendiğinde ilk olarak Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) rüya ile ilgili değerlendirmeleri dikkat çekmektedir. Bunlar kısaca şunlardır:
1. Peygamberlik bitmiştir, ancak peygamberlerin haber alma yöntemlerinden biri olan sadık (güzel) rüya ise devam edecektir. Bu rüyayı takva sahibi mümin görür.
2. Kişiyi mutlu eden rüya Allah’tan, üzen rüya ise şeytandandır.
3. Kişiyi mutlu eden rüyalar Allah’tan bir müjdedir.
4. Rüyalar Allah’tan, şeytan’dan ve kendi nefsinden olmak üzere üç çeşittir.
5. Peygamber Efendimizi rüyada görenin rüyası haktır.
6. İyi rüya gören Allah’a şükretmeli ve uzmanına yorumlatmalı; çirkin, kötü rüya gören rüyasını kimseye anlatmamalı ve rüyasının etkisinden Allah’a sığınmalıdır.
7. Görmediği rüyayı gördüğünü iddia etmek, en hafifiyle yalancılıktır.
8. En doğru rüya, en doğru sözlünün rüyasıdır.
9. En doğru rüyalar gecenin son vaktinde seher vakti görülür.
10. Rüya yorumu usulüne uygun yapılmalıdır.
Hz. Peygamber’in rüyaları ve yorumlan hadislerde anlatılmıştır. Efendimizin gördüğü rüyalar konulan itibanyla çeşitlilik göstermektedir. Bunlar:
1. Vahiy niteliğinde olan rüyalar: Müseyleme ve Ansi’nin durumlan ve Kadir gecesinin hangi gece olduğuna dair rüyası gibi,
2. Gelecekle ilgili rüyalan ve yorumlan: Müslüman ordulannın deniz aşın ülkelere yapacağı seferler, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in gelecekleri, Hz. Aişe ile evlenecceği. hicret edeceği yerin rüyalarda gösterilmesi gibi,
3. Ahiret aleminin, cennet ve cehennemin rüyada gösterilmesi,
4. Değişik konular hakkındaki rüyalan ve yorumlandır.
Hadislerde sahabenin görüp, Hz. Peygamber’in yorumladığı rüyalar da anlatılmıştır. Bunlar kısaca şunlardır: Abdullah b. Zeyd’in ezanla ilgili rüyası ve yorumu, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Selam , Ümmü’1-Ala, Talha b. Ubeydullah, Ümmü’1-Fadl. kocası ticaretle uğraşan bir kadın ve savaşa giden askerlerle ilgili rüya gören başka bir kadın vb. sahabenin rüyalarını yorumlamıştır.
Hz. Ebu Bekir ve Hz. Aişe gibi sahabeden seçkin bazı kişiler, Hz. Peygamber’in bilgisi dahilinde yorumladığı rüyalar da hadislerde anlatılmıştır. Bal ve yağ rüyasını Hz. Ebu Bekir’in yorumlaması gibi.
Hz. Peygamber’den sonra sahabeden bazılan, rüya yorumu yapmaya devam etmişlerdir. Bu rüyalar ve yorumlan yine hadislerde belirtilmiştir. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Aişe (r. anhum) rüya yorumunda şöhrete ulaşmış sahabilerdir.
İslam alimleri, rüya yorumu hakkında kısaca şunlan belirtmişlerdir: Peygamberlerin rüyalan dışında hiçbir rüya bağlayıcı değildir. Kişi rüya yolu ile bazı doğrulan öğrenebilir ve bunlara ulaşabilir. Bu rüya ile ister amel eder, isterse amel etmez. Bu kişinin kendisini ilgilendirir. İslam inanç sistemine göre rüya ile sosyal hayat tanzim edilemez. Tasavvuf alanında müridlerin tekrar tekrar aynı rüyayı görmeleri, gören için önemli olabilir. Çünkü gördüğü rüya onun manevi derecesine bir işaret olarak kabul edilir.
Rüyalann bir kısmı anlamlıdır, bir kısmı ise anlamsızdır. Anlamlı olan rüyaların ise, bir kısmı açık, bir kısmı ise rumuzludur. Rumuzlu rüya yorumlatılacaksa uzmamna yorumlatılmalıdır. Herkes rüya yorumu yapamaz, bu alanda uzman olmak gerekir.
Kur’an ve hadislerde rüya yorumuna engel bir hüküm yoktur. Bu konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim ve hadislerde birçok örnek verilmiştir. Hz. Peygamber ve sahabeden bazılan rüya yorumlamışlar, rüya yorumuna önem vermişlerdir.
Psikologlar, Kur’an ve Hadis kaynakalannda verilen rüya örneklerini çok iyi incelemeli, Hz. Peygamber’in rüya yorum metodunu tespit edip, bunlardan yararlanmalıdır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte, rüya konusunda da birçok ilerleme kaydedilmiştir. Ancak rüyalar ve yorumlan konusunda psikologların bir çoğunun dini ilimlerden ve alandan uzak olması sebebiyle yanlış neticelere ulaştıkları görülmektedir.
İslam alimleri, Allah’tan müjde veya uyan olan rüyalar dışındaki rüyalara bir değer atfetmemiştir. Günümüzde tekniğin gelişmesi sonucu, bilindiği gibi rüyalar yoluyla bazı hastalıklar tedavi edilebilmektedir. Kantaatimizce Hz. Peygamber’in “kişi kendi nefsinin etkisiyle gördüğü” şeklinde işaret ettiği rüyalar bu kısma girmektedir. Bu alanda çalışma yapacak psikolog ve araştırmacılar, bu konuda yoğunlaşmalan durumunda bazı farklı neticelere ulaşacaklardır.
Rüya ötedenberi ilim adamlarının dikkatini çekmiştir. Fakat bilindiği üzere rüya soyut bir olaydır. Dolayısıyla konu ile ilgili kesin neticeler ortaya koymak mümkün görünmemektedir.
Lügattaki manalarını tezimizin ikinci bölümünün başında vereceğimiz rüyanın tanımı ile ilgili bazı İslam âlimlerinin görüşleri şunlardır:
İmâm Gazâlî, rüyayı şöyle izah etmektedir: “Uyku demek duyuların durması ve kalbe uğramamaları demektir. Uyku ve hayalden temizlenip kendi zatında saf olarak kaldığı levh ile kendi arasındaki perde kalkar. İki ayna arasındaki perde kalktığı vakit, öteki aynada olan şeylerin bazısı beriki aynaya aksettiği gibi levhde olan şeylerden bazıları da kalbe akseder. Ancak uyku, diğer duyulara mâni olursa da hayâlin harekete geçmesine engel olamaz. Levh- i Mahfûz’dan kalbe aksedenleri hayâl kuvveti hemen alır ve onu bir misâl ile hikâye eder. Tahayyülât onu daha iyi korur ve hayâlde mahfuz olarak kalır. Uyandığı vakit ancak hayalindeki şeyleri hatırlar.
Fahruddin Râzî (606/1209) “Tefsir-i Kebîr”inde rüya hakkında özet bir bilgi vermektedir: “Allah u teâlâ nefsi natıkanın cevherini felekler alemine çıkmaya ve levhi mahfuza muttali olmaya uygun bir şekilde yaratmışür.Buna mani olan şey nefsin bedenin işlerini yürütmekle meşgul olmasıdır. Uykuda bu meşguliyet azaldığından nefsin felekler âlemine ve levhi mahfuza olan ilgisi kuvvetlenir. Ruh böyle bir durumda idrak ettiği ruhî algılara özgü ve orada gördüklerine uygun izler bırakır. Yorumcu da hayâl âlemine bırakılan bu izlerden, ruhsal algılara intikal eder (yani, bu izlerin hangi ruhsal algıya delalet ettiğine bakar)”.
İbni Haldun (808/1406) da “Mukaddimesinde Râzî’ye benzer bir şekilde rüyayı tarif etmektedir: “Rüya, rûhânî bir şey olup, uykuda iken insani olan ruhun, manalar alemine dalması sonucunda, gaipten kendisine akseden varlıkların şekil ve suretini bir anda görmesinden ibarettir. Çünkü, kişi uyku halinde iken ruh, ten ve maddi şeylerle olan ilişiğini kestiği için, diğer ruhani varlıklar gibi o da gaybî aleme yöneldiğinde, melekleri ve diğer laûf cisimleri müşahede eder”.
Âlûsî (1270/1853) ise; tefsirinde rüyayı dört şekilde izah etmiştir:
a- Ehli sünnete göre,
b- Ehli tasavvufa göre,
c- Felsefecilere göre,
d- Kelamcılara göre,
a-Ehli sünnete göre, Rüyanın hakikati Mâzinî’den rivayetle Muhiddin en-Nevevî’nin dediği gibidir. O şöyle demiştir: “Allah (c.c), uyanık insanların kalbinde yarattığı gibi uyuyanların kalbinde de bazı düşünceler, inançlar yaratır. Allah (c.c), herşeyi yapmaya kadirdir. Buna uyku veya uyanıklık engel olamaz. Farklı durumlar içeren bu düşünceleri bilgi olarak iki şekilde yaratır. Sevindiren, müjde veren bilgileri Allah (c.c), şeytanın olmadığı bir ortamda yaratır. Üzücü, korkutucu zarar verici bilgileri de şeytanın bulunduğu bir ortamda yaratır. îlki “rüya” dır ve her türlü şerefli şeyin kendisine izafe edildiği Allah (c.c.)’a izafe edilir. İkincisi de “hulm” dur ki her türlü kötülüğün kendisine izafe edildiği şeytana izafe edilir. Buna rağmen yine de her türlü rüya Allah (c.c.)’tandır.”
b-Felsefecilere göre: “Felsefecilerden birçok kimse şöyle demiştir: Rüya, “ufuk-u mütehayyile” den düşen suretlerin, görüntülerin “hiss-i müştereğe”1 (ortak duyu gücüne) yansımasıdır. Rüyaların sadık olanları nefsin “melekût âlemi” ile ilişkisinden ortaya çıkar. Nefis bedeni idareyi çok az bir süre de olsa bıraktığında, aralarındaki münasebetten dolayı melekût alemiyle ilişkiye girer ve orada bulunan manalardan kendisi ile ilgili olanı alır, sonra mütehayyile onu uygun bir sekile benzetir ve hissi müştereğe gönderir böylece biz rüya görürüz. Eğer (melekût alemindeki görüntü ile hissi müştereğe yansıyan görüntü arasındaki) bu ilişki “külliyet- cüziyyet ilişkisi hariç” herhangi bir farklılık olmayacak kadar şiddetli ise tabire gerek kalmaz aksi takdirde tabire ihtiyaç duyar.”
c- Ehl-i tasavvufa göre: “Tasavvuf büyüklerinden bazıları felsefecilere benzer şeyler söylemişlerdir. Onlara göre rüya; “hayal” olarak isimlendirilen sınırlı “hazret-i misâlin” hükümlerindendir. Bu (hayal) semavi akıllardan ve küllî-cüz’î manaları idrâk eden, kavrayan “nâtık nefislerden” etkilenir.Burada bu manalara uygun görüntüler ortaya çıkar. (Aynı şekilde) sadece cüz’î manaları kavrayan vehmî kuvvetlerden de etkilenir. Orada da kendisine uygun görüntüler ortaya çıkar. Bu durum bazan dimağın kötü mizacı sebebiyle bazan da nefsin, görüntülerden bir görüntü icad etmek için vehmî kuvvetlere yönelmesi sebebiyle olur. Mesala kişi kendisinin yanında bulunmayan sevgilisinin görüntüsünü kuvvetli bir şekilde hayal eder de, sevgilisi hayalinde canlanır ve onu görür. îşte bu ehl-i inayet için îlahî vahyin başlangıcıdır. Çünkü vahy ancak meleğin inmesiyle olur. Melek önce “hazreti hayâliyye”ye, sonra da “hissiyye” ye iner.
d-Kelamcılara göre: Kelamcılardan nakledilenlere göre rüya, bâtıl hayallerdir. Bu, rüyanın sıhhatine kitap ve sünnetin şehadet etmesinden sonra garip bir sözdür. Kelamcılar, bir kimsenin uykuda tahayyül ettiği şeyin gözle idrak şeklinde bir görme olması, yine uykuda tahayyül ettiği şeyin kulakla idrak şeklinde bir işitme olmasının bülıl olduğunu kasdelınişlerdir. Iiu da rüyada görülenlerin, görülen şeyin ya kendisi ya da ona görüntü ya da söz olarak benzeyen şeye bir işaret olmaları gerçeğiyle çelişmez.
Görüldüğü gibi islâm âlimleri ve müfessirler rüyayı ruhi bir hadiseye bağlamaktadırlar. İnsan beden ve ruhtan oluşan bir varlıktır. Uykuda beden hareketsiz kalmakta, fakat sanki hareket ediyormuş, beş duyu organı çalışıyormuş gibi dış dünyadan birşeyler algılamakta, hissetmektedir. Çünkü insanda ruh vardır ve bu hisler ruh sayesinde algılanmaktadır.
Freud ise rüyada ruhun etkisi olmadığını aşağıdaki cümlelerde vurgulamaktadır:
“Böylece konu (düşlerin ruhbilimsel özellikleri) üzerindeki literatür, düşlere ruhsal ürünler olarak verdikleri değerler açısından, çok büyük bir dağılım göstermektedir. Bu dağılım, tanımış olduğumuz en derin küçümsemekten başlamakta, henüz keşfedilmemiş bir değerin belirtilmesinden geçmekte ve düşleri, uyanıklık yaşamının herhangi bir işlevinden daha yüce bir yere oturtan bir abartmaya dek varmaktadır…
Düşlerin ruhsal basanlarının, şimdi gerilerde kalmış olan ve insan aklına kesin doğa bilimlerinin değil felsefenin egemen olduğu entellektüel dönemde daha kolay ve daha sıcak bir kabullenme sağladığından hiç kuşku duyulamaz. Schubert’in (1814) düşlerin ruhun dış doğanın gücünden serbestleşmesi, canın duyguların bağlarından özgürleşmesi olduğu yolundaki vurgulamaları ve genç Fichte’nin (1864) ve diğerlerinin, tümü de düşleri, zihinsel yaşamın daha üst bir düzeyine yükselmesi olarak sunan benzeri sözleri şimdi bize pek de akla yakın gelmemektedir; bugün bu sözler yanlızca mistikler ve dinciler tarafından yinelenmektedir. Bilimsel düşünce biçiminin başlaması beraberinde düşlerin değerlendirilişine bir tepkiyi de getirmiştir. Özellikle tıbbî yazarlar düşlerdeki ruhsal etkinliği önemsiz ve değersiz görme eğilimindedirler; oysa düşünürler ve bu özel konuya katkıları yadsınamayacak meslekten olmayan gözlemciler -amatör ruhbilimciler- (popüler inanca daha yakın bir çizgide kalarak) düşlerin ruhsal değerine ilişkin bir inançta diretmişlerdir. Düşlerdeki ruhsal işleyişi düşük bir açıdan görmeye eğilimli herkes doğal olarak onların kaynağını bedensel uyarılmalara yoracaktır; oysa düş gören aklın uyanıklık kapasitelerinin büyük kısmını koruduğuna inananların kuşkusuz düş görmeyi uyaran şeyin düş gören aklın kendisinden doğduğunu yadsımak için hiçbir nedenleri olmayacaktır”.
Freud, rüyaların ruh ile ilişkisi hakkında görüş bildirenleri iki gruba ayırmaktadır. Buna göre; bilimsel düşünce biçiminin başlamasıyla özellikle tıp yazarları, rüyalardaki ruhî etkinliği önemsiz ve değersiz görmektedirler. Diğer görüşü benimseyenler ise rüyalarda ruhun etkinliğini vurgulamaktadırlar. Freud, Schubert ve Fichte’nin isimlerini zikrettikten sonra, Fichte ve diğerlerinin, rüyaları zihinsel yaşamın daha üst bir düzeyine yükselmesi olarak sunan benzeri sözlerini akla yakın bulmadığını bu tür düşüncelerin mistikler ve dinciler tarafından dile getirildiğini ifade etmektedir.
Freud ve onun gibi düşünenler, ileride de değinileceği gibi rüyanın ruhî olmasını akla yakın görmediklerinden dolayı, gelecekten haber veren rüyalara temkinli yaklaşmakta, ne tamamen reddetmekte ne de tamamen kabul etmektedirler. Freud, rüyaların gelecekten haber vermesi konusunda psikologların görüşlerini aşağıdaki gibi yorumlamaktadır:
“Son olarak, düşlerin geleceği muştulama gücü olduğu bir yana bırakılmıştır. Burada inatla yinelenen iddialarla birleşen hemen hemen yenilmez bir kuşkuculukla çatışma içinde bulunmaktayız. Hiç kuşkusuz bu görüşün hiçbir zaman gerçek bir temeli olmadığında inat etmemekle doğru birşey yapmış olacağız; çünkü çok geçmeden ortaya konan birçok örnekle doğal ruhbilimin sınırlan içinde bir açıklama bulmak olası olabilir.
Halbuki İslâm âlimlerine göre, daha önce örneğini verdiğimiz gelecekten haber veren bu tip rüyalar îlâhî’dir. Yani ruh, uykuda gaybî bilgilerin bulunduğu yere ulaşmakta ve böylece ileride meydana gelecek bir olayı önceden rüyasında görebilmektedir.
İslâm âlimlerinin tanımlarına göre rüya şu şekilde gerçekleşmektedir: İnsan ruhunun bu yaşadığımız âlemle ilişkisi olduğu gibi daha yüce âlemlerle de ilişkisi vardır, bu kabiliyette yaratılmıştır. İnsan, ruhunun yüce âlemle ilişkisini arttırmaya çalışırsa, birçok şeylere muttali’ olabilecek kapasitededir. Bu ise bedenî ihtiyaçlann sanp sarmaladığı insan için çok zordur. Uykuda ruh, beden ile ilgisini en aza indirdiğinden biraz da olsa serbest kalmakta, kendi aslî alemiyle, âlemi ervahla (ruhlar alemiyle) ilişkiye geçmektedir. Âlemi melekûtta, geçmiş, hal ve gelecekle ilgili bilgiler kayıtlıdır. Bu bilgilerden ruh kendisi ile ilgili olanlannı alır. Bu aldıklan bilgileri mütehayyilesine (hayal dünyasına) gönderir. Mütehayyile bu görüntüleri uygun bir kalıba dökerek, hissi müştereğe (yani insanlar için ortak olan hislere) gönderir. Böylece biz rüya görmüş oluruz. Rüyanın tabire ihtiyaç duyup duymaması, hissi müştereğe yansıyan görüntülerle âlemi melekûttaki görüntülerin arasındaki uygunluk ve benzerliğe bağlıdır. Eğer bu iki görüntü birbirine çok uygunsa tabire lüzum kalmaz. Fakat ruh, âlemi melekûtta gördüklerinden hareketle mütehayyilesinde çeşitli çağnşımlar yaparak araya değişik görüntüler de girerse rüya tabire muhtaç olur.
Bazan gördüğümüz rüya gayet açıktır. Manasını hemen kavranz. Bazan da gayet kapalı, karışıktır, bir türlü mana verip yorumlayanlayız. Bu durum gördüğümüz rüyanın melekût alemiyle ilgisinin kuvvetine bağlıdır.
Ruhun âlem-i melekûtta gördükleri mütehayyilede uygun bir sembole çevrilir ve bu sembolle hissi müştereğe intikal eder. Mesela, rüyada süt gören esasında ilim görmüştür. Yani ruh, âlemi melekûtta ilim görmüştür. Mütehayyile ruhun gördüğü “ilim” i “süt” e çevirmiştir. Hissi müştereğe süt olarak intikal ettiği için uyuyan rüyasında süt gördüğünü söyler. Aynı şekilde, Misâl âleminde gördüğümüz bir damla su, hakikatta elmadır. Misâl âleminde gördüğümüz pislik, bu alemde mal demektir ve elimize para geçecek demektir. Eğer bu pislik -gaita- başkasına aitse,haram mal, size aitse helâl maldır. Misâl âleminde bir atın üzerine bindirilen kimse, muradına erecektir...
Rüya Tabirleri
- Rüya ile Amel edilir mi?
- Hz. İbrahim’in Rüyası ve Yorumu
- Hz. Yusuf (a.s) Gördüğü ve Yorumladığı Rüyalar
- Rahmani Şeytani Rüyalar
- Evliya Çelebi'nin Rüyası
- Ayet ve Hadislerde Rüyalar
- Hz. Muhammed (S.A.V) Gördüğü Rüya ve Yorumları
- Rüya Nedir?
- Rüyalarla Gelen Buluşlar
- Rüyanın Bilimsel tarifi
- Rüyalarda İnsan Faktörü
- İslam Dini ve Rüyalar
- Padişahların Rüyaları
- A Harfi ile Başlayan Rüyalar
- B Harfi ile Başlayan Rüyalar
- C ve Ç Harfi ile Başlayan Rüyalar
- D Harfi ile Başlayan Rüyalar
- E Harfi ile Başlayan Rüyalar
- F Harfi ile Başlayan Rüyalar
- G Harfi ile Başlayan Rüyalar
- H Harfi ile Başlayan Rüyalar
- I ve İ Harfi ile Başlayan Rüyalar
- J Harfi ile Başlayan Rüyalar
- K Harfi ile Başlayan Rüyalar
- L Harfi ile Başlayan Rüyalar
- M Harfi ile Başlayan Rüyalar
- N Harfi ile Başlayan Rüyalar
- O ve Ö Harfi ile Başlayan Rüyalar
- P Harfi ile Başlayan Rüyalar
- R Harfi ile Başlayan Rüyalar
- S ve Ş Harfi ile Başlayan Rüyalar
- T Harfi ile Başlayan Rüyalar
- U ve Ü Harfi ile Başlayan Rüyalar
- V Harfi ile Başlayan Rüyalar
- Y Harfi ile Başlayan Rüyalar
- Z Harfi ile Başlayan Rüyalar
Seçme Hadisler ve Sözler
İstigfara devam edeni, çok okuyanı, Allahü teala, derdlerden, sıkıntılardan kurtarır. Onu, hiç ummadığı yerden rızklandırır. Hz. Muhammed (S.A.V.)
Her Anımız Bir Dua
Ey Rabbim! Bizlere seni hatırlatan haller, seni anlatan diller, sevginle dolup taşan aydınlık kalpler nasip eyle..