Hz. İbrahim’in Rüyası ve Yorumu
Kur’ân’da Hz. İbrahim’in görmüş olduğu rüya, Sâffât sûresi, 101-113. âyetlerde anlatılmaktadır. Hz. İbrahim oğlu olursa, onu Allah (c.c.)’a kurban etmeyi adamıştı.1 Adağın yerine getirilme zamanı geldiğinde bir gece rüyasında oğlu İsmail (a.s.)’ı kurban ettiğini gördü. İlk gece rüyanın sıhhatinde şüpheye düştü, ondan dolayı bu ilk güne “Yevm-i Terviye” denildi. Ertesi gece de aynı rüya tekrar edince bu rüyanın sâdık olduğunu anladı bundan dolayı ikinci güne “Yevm-i Arefe” denildi. Ertesi gece de aynı rüya tekrarlanınca artık rüyanın sıhhati hakkında hiçbir şüphesi kalmadı. O geceden sonra oğlunu kurban etmeye götürdüğü için üçüncü güne de “Yevm-i Nahr” denildi.
Âyette, İbrahim (a.s.)’ın, rüyasının tekrarına delalet etmek üzere, muzârî sîgasıyla (görüyorum) deyip mâzî sîgasıyla, (gördüm) dememesi rüyanın üç gece tekrarlandığını doğrulamaktadır.
İbrahim (a.s.) rüyasını oğluna anlatıp onun da görüşünü almak istedi. Oğlu cevaben Allah (c.c.)’ın emrini yerine getirmesi gerektiğini babasına bildirdi. Artık ibrahim (a.s.)’a rüyasını uygulamak kalmıştı. Oğlunu kurban etmek istediği yere götürdü, bıçağı onun boğazına sürdü fakat bıçak kesmedi. Tam bu sırada “rüyanı doğruladın” diye bir nida işitti ve oğlunun yerine bir koç fidye olarak gönderildi.Konuyla ilgili âyetlerde müfessirler şu açıklamalarda bulunmuşlardır:
“(Oradan kurtulan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösteecek. Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi”
“İşte o zaman biz onu uslu bir oğulla müjdeledik.”
“Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi.
O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi”
Hz. İbrahim, gördüğü rüyanın gerektirdiği gibi davranmıştır. Peygamberlerin rüyalannın, vahyin bir parçası olduğunu daha önce belirtmiştik. Fakat peygamberlerin gördüğü bütün rüyalar vahy değildir. Râzî, Hz.tbrahim’in rüyası ile ilgili âyeti tefsir ederken, İbrahim (a.s.)’ın gördüğü rüyanın bağlayıcı bir delil olmadığını savunmuştur. Eğer, öyle olsaydı, rüyada emredileni yapmak için oğluna danışmasına gerek yoktu. Hem Hz. İbrahim, rüyayı üç gece üst üste gördükten sonra uygulamışü.Bağlayıcı bir delil olmamasına rağmen, Hz. İbrahim’in sırf rüyada gördüğü bir emirle oğlunu kesmeye kalkışmasının sebebi, rüyasının açık bir vahy ile desteklenmesidir.
Râzî’ye göre Kur’ân’da peygamberlerin gördükleri rüyalar üç derecedir :
a- Birinci derece: Görüldüğü gibi çıkan rüyalar. Hz. Muhammed’in rüyası gibi.
b- İkinci derece: Görülenin zıddı çıkan rüyalar. Hz. İbrahim’in rüyası gibi.
c- Üçüncü derece: Tabire ihtiyaç duyan rüyalar. Hz. Yûsuf un rüyası gibi. Hz. İbrahim’in gördüğü rüya ile ilgili ihtilaf vardır. Bazıları onun rüyada, oğlunu kestiğini değil, kendisine kesme emri verildiğini görmüştür. Bazılarına göre de oğlunu kestiğini görmüş, fakat rüyada kan akmamışü. Peygamberlerin rüyası vahydir, rüyada gördüklerini yaparlar.
Hz. İbrahim’e oğlunu kurban etme emrinin rüyada gelmesinin bazı hikmetleri vardır:
a- Emir hem baba, hem de oğul için uygulaması gerçekten ağır bir emirdir. Bundan dolayı İbrahim (a.s.)’a emrin önce rüyada bildirilmesi onu bu işe bir nevi alıştırmak içindir.
b- Peygamberlerin rüyalarını Allah (c.c.) gerçek kılmıştır. Bu da Peygamberlerin uykuda da uyanıklıkta da doğru olduklarının bir delilidir. İbrahim (a.s.)’a bu emrin rüyada verilmesi onun ne kadar doğru bir peygamber olduğunu ispatlamaktadır.
Müfessirlerimiz, kurban edilen oğulun hangisi olduğu hakkında ihtilaf etmişlerdir. Taberi her iki görüşü de destekler mahiyetteki rivayetleri ayn ayn zikrettikten sonra, sözkonusu oğulun Hz. îshak olduğu görüşünü tercih etmiştir.Kurtubî ve çağımız müfessirlerinden Süleyman Ateş’de aynı görüşü savunmaktadır. Tevrat’ta da kurban edilen oğulun, Hz. Ishak olduğu belirtilmektedir. Bunu aşağıda Tevrat’tan alınan ibarelerden anlıyoruz. Tevrat’ın Tekvin bölümünde 16. bâb ile 23. bâbta İbrahim (a.s.)’ın rüyası ve oğlunu kurban etmesi anlatılmaktadır.
22. bâbta “Ve dedi: Şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu İshak’ı al ve Moriya diyanna git, ve orada sana söyleyeceğim dağların biri üzerinde onu yıkılan kurban olarak takdim et”.
Görüldüğü gibi Tevratta “biricik oğul” ibaresi geçmektedir. Biricik oğul ilk çocuk için kullanılır. Zaten uzun bir süredir çocuğu olmayan için doğan oğul kıymetlidir. Bu oğulun kurban edilmesi daha ağır bir imtihandır, ibrahim (a.s.)’ın ilk oğlu İsmail (a.s.)’dır. Bunda müslümanlann ve kitab ehlinin ittifakı sözkonusudur. İbrahim (a.s.), İsmail (a.s.) doğduğunda 86, İshak (a.s.) doğduğunda 99 yaşındaydı. İlk oğul İsmail (a.s.) varken babasına “biricik oğlun İshak (a.s.)’ı al” diye bir emir nasıl verilebilir. İbni Kesir, Tevrattaki bu çelişkiye dikkat çekerek Tevrat’ın tahrif edildiğini söylemektedir.
Tevrat, kurban edilen oğulun, Hz. İshak olduğunu belirtirken, Barnabas İncilinde kurban edilen oğulun, Hz. İsmail olduğu çeşitli yerlerde, defalarca geçmektedir.
Zebîh’in Hz. İshak olduğunu savunanlar, Hz. Ya’kûb’un oğlu Yûsuf (a.s.)’a yazdığı mektuba “Halilullah İbrahim’in oğlu, Zebîhullah İshak’ın oğlu Nebiyyullah Ya’kûb İsrail’den…” diye başlamasını delil olarak göstermişlerdir. Bu mektup meşhur olmuştur.Görüldüğü gibi mektupta Ya’kûb (a.s.) İshak (a.s.)’ı “Zebîhullah” (Allah’a kurban edilen) olmakla vasıflandırmışür.
Râzî, İbni Kesir, Kâsımî,Elmahlı, Konyalı Mehmed Vehbi Efendi, Mevdûdî, Said Havva, gibi müfessirler ise kurban edilen oğulun, Hz. İsmail olduğu görüşünü tercih etmişlerdir. Celâleddîn Suyütî gibi bazı alimler de iki görüş arasında bir tercih yapamamışlardır.
Râzî, kurban edilen oğulun, Hz. Ishak olduğunun, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Abbas b. Abdu’l-Muttalib, îbn Mes’ûd, Ka’bu’l-Ahbar, Katade, Saîd b. Cübeyr, Mesrûk, Zührî, Süddî ve Mukâtil gibi zâtlar tarafından, Hz. ismail olduğunun da, îbn Abbas, îbn Ömer, Saîd b. el-Müseyyeb, Hasan, Şa’bî, Mücâhid ve Kelbî gibi zatlar tarafından belirtildiğini söylemiştir.
îbn Abbas ve Hasan Basri’den her iki görüşe ait rivayet vardır.
“Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! rüyanı gerçekle şiirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu gerçekten açık bir imtihandır, diye seslendik.”
“Biz oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim’e selâm! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.”
Âlimlerimiz, Yukarıdaki âyet- i kerîme’nin tefsirinde rüyada “bizzat kesme” mi, yoksa, “kesmeye hazırlık yapılması” mı emredilmiştir konusunda ihtilaf etmişlerdir. Birinci görüşü kabul edersek karşımıza “Allah (c.c.) emrettiği şey henüz yapılmamışken, aynı şeyi yasaklayabilir mi” diye bir soru çıkmaktadır. Bu aynı zamanda “nesh” meselesiyle de ilgilidir. Ehl-i Sünnet âlimleri böyle birşeyin caiz olduğunu kabul ederken, Mu’tezile ile Şafii ve Hanefî fakihlerinden bazıları bunu reddetmişlerdir.
Ehl-i Sünnet âlimleri emredilen şey henüz yapılmadan o emrin neshini caiz görürken, bu hâdiseyi delil olarak gösterirler. Allah (c.c.) rüyasında ibrahim (a.s.)’a önce oğlunu kesmesini emretmiş, o bu emri yerine getirmeden, önceki emrini neshetmiştir.
Râzî de ehl-i Sünnetin görüşünü benimsemiş ve bu görüşü şöylece delillendirmiştir: Allah (c.c.) rüyada kesmeye hazırlık olarak yapılması gerekenleri emretmiş olsaydı fidye olarak bir koçun indirilmesine gerek kalmazdı. Ancak, koçun indirilmesine gerek duyulmuştur. Bu da göstermektedir ki Allah (c.c.) rüyada kesmeye götüren şeyleri değil, bizzat kesmeyi emretmiştir. Bundan dolayı “Allah (c.c.) emrettiği şey henüz yerine getirilmemişken ilk emrini nesheder” diyebiliriz.
Mu’tezile (yukarıda belirttiğimiz) görüşleri reddederken şunları delil olarak ileri sürmektedir:
a- Allah (c.c.) rüyada ona kesme işinden önce yapılması gerekenleri yapmasını emretmişti. Nitekim İbrahim (a.s.) bu emri yerine getirince Allah (c.c.) “sen rüyayı doğruladın” (yani sana neyi emretmişsem onu yaptın) buyurmuştur. Kesmeye hazırlık olarak yaptıkları; oğlunu yatırması, bıçağı boğazına dayaması ve onu kesmeye gerçekten gayret göstermesidir.
b- Kesme, boğazın kesilmesinden ibarettir. İbrahim (a.s.) gerçekten oğlunun boğazını kesiyordu, fakat Allah (c.c.) onun kestiği her parçayı yeniden birleştiriyordu. Böylece oğlu ölmedi.
c- Bu görüşü savunanların en çok üzerinde durdukları konu ise şudur: “Allah (c.c.) belirli bir şahsa belirli bir işi belirli bir zamanda yerine getirmeyi emretmişse bu işin o vakitte yerine getirilmesi en güzel olanıdır. Ama yasaklamışsa, bu demektir ki bu işin o vakitte yapılması çirkindir. Ama bu nehiy bir emirden sonra gelmişse iki tane ihtimal olabilir: “Ya Allah (c.c), o işin mahiyetini biliyordur ki o zaman da Allah kötüyü emredip, iyiyi de yasaklamıştır” diyebiliriz, “ya da işin mahiyetini bilmiyordur” diyebiliriz ki -hâşâ- her ikisi de Allah (c.c.) için söylenemez.
Râzî, Mu’tezililerin yukarıdaki görüşlerini şöyle çürütmektedir:
a- Allah (c.c.) bizzat kesmeyi emretmiştir. Buna ait delili yukarıda belirtmiştik. Allah (c.c.)’in “rüyanı doğruladın” buyurması ise ibrahim (a.s.)’ın kesme işinin doğruluğuna inandığının delilidir, Allah (c.c.)’in rüyada emrettiği herşeyi ibrahim (a.s.)’ın yerine getirdiğinin delili değil.
b- Mu’tezilenin bu ikinci görüşü bâtıldır. Çünkü İbrahim (a.s.), Allah (c.c.)’ın emrettiği herşeyi yerine getirmiş olsaydı fidyeye ihtiyaç kalmazdı.
c- Mu’tezilenin “Allah (c.c.) ya kötü bir şeyle emretmiştir ya da câhildir” sözlerine gelince onlar sırf akılla bu sonuca varmışlardır. Halbuki sadece aklı delil olarak yeterli görmek doğru birşey değildir. Çünkü birşeyle emretmek bazan o şeyin gerçekten güzel olmasından, bazan da çirkin olmasına rağmen bir başka maslahatı gözönünde bulundurunca, bu emrin yerinde ve uygun olmasındandır. Meselâ, efendi kölesine ağır bir işi yapmayı emreder. Bu emir, işin ağır olmasından dolayı güzel olmayabilir. Fakat köleyi efendisine itâata alıştırmaya yaradığı için yerinde bir emirdir. Köle efendisine itaatli olduğunu ispat ederse efendi de o ağır işi yapma sorumluluğunu kölesinden kaldırabilir.
“İbrahim (a.s.)’ın gördüğü rüya neticesi oğlunu kurban etmesi ve Allah (c.c.)’ın oğluna fidye olarak bir koç göndermesi” İbrahim (a.s.) ve oğlunun sonradan gelen nesiller tarafından hayırla hatırlanmalarına vesüe olmuştur. Hatta müslümanlar İbrahim (a.s.)’dan kalma bir sünnet olarak kurban emrini uygulamakta ve o günü bayram olarak kutlamaktadırlar.
Rüya Tabirleri
- Rüya ile Amel edilir mi?
- Hz. İbrahim’in Rüyası ve Yorumu
- Hz. Yusuf (a.s) Gördüğü ve Yorumladığı Rüyalar
- Rahmani Şeytani Rüyalar
- Evliya Çelebi'nin Rüyası
- Ayet ve Hadislerde Rüyalar
- Hz. Muhammed (S.A.V) Gördüğü Rüya ve Yorumları
- Rüya Nedir?
- Rüyalarla Gelen Buluşlar
- Rüyanın Bilimsel tarifi
- Rüyalarda İnsan Faktörü
- İslam Dini ve Rüyalar
- Padişahların Rüyaları
- A Harfi ile Başlayan Rüyalar
- B Harfi ile Başlayan Rüyalar
- C ve Ç Harfi ile Başlayan Rüyalar
- D Harfi ile Başlayan Rüyalar
- E Harfi ile Başlayan Rüyalar
- F Harfi ile Başlayan Rüyalar
- G Harfi ile Başlayan Rüyalar
- H Harfi ile Başlayan Rüyalar
- I ve İ Harfi ile Başlayan Rüyalar
- J Harfi ile Başlayan Rüyalar
- K Harfi ile Başlayan Rüyalar
- L Harfi ile Başlayan Rüyalar
- M Harfi ile Başlayan Rüyalar
- N Harfi ile Başlayan Rüyalar
- O ve Ö Harfi ile Başlayan Rüyalar
- P Harfi ile Başlayan Rüyalar
- R Harfi ile Başlayan Rüyalar
- S ve Ş Harfi ile Başlayan Rüyalar
- T Harfi ile Başlayan Rüyalar
- U ve Ü Harfi ile Başlayan Rüyalar
- V Harfi ile Başlayan Rüyalar
- Y Harfi ile Başlayan Rüyalar
- Z Harfi ile Başlayan Rüyalar
Seçme Hadisler ve Sözler
Hiçbir farz namazı kasten terk etme. Kim namazı kasten terk ederse, İlahı koruma ve teminattan mahrum kalır. Hz. Muhammed (S.A.V.)
Her Anımız Bir Dua
``Allah`ım! Bu günde geniş rahmetinden beni nasipsiz bırakma; açık delil ve burhanlarını bana göster ve beni alıp en kapsamlı hoşnutluğuna götür; muhabbetinle, ey seven insanların arzusu!``