Evliya Çelebi Kısa Hayatı ve Gördüğü Rüya
Sevgili Medyum Recep Kaplan Ziyaretcilerimiz Resulullah Efendimiz (S.A.V.) Bir hadisi şeriflerinde “Sizden biri sevdiği bir rüya görürse bilsin ki o Allah’tandır. Bunun için Allah’a hamd etsin ve rüyayı anlatsın. Bunun dışında hoşuna gitmeyen bir şey görürse o da şeytandandır; şerrinden Allah’a sığınsın ve kimseye anlatmasın. O rüya ona zarar vermez.” buyuruyorlar Şimdi gördüğü bir rüya neticesinde hayatı değişen Evliya Çelebi hakkında kısa bilgi vermek istiyorum. Evliya ÇelebiDoğum Yeriİstanbul/ TürkiyeDoğum Tarihi1.1.1611 -Asıl adı Derviş Mehmed Zillî olan Evliya Çelebi'dir 1611 yılında İstanbul Unkapanı'nda doğdu.
Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaşıydı. Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip İstanbul'un Unkapanı yöresine yerleşmişti. İlköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi. Musiki ile ilgilendi. Kuran'ı ezberleyerek "hafız" oldu.
Enderuna alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV. Murad'ın hizmetine girdi. IV. Murad'ın vefatına kadar sarayda zeka ve güzel konuşma kabiliyeti sayesinde pâdişahın teveccühünü kazandı. Bu yüzden çok yüksek görevlere getirilmesi düşünülüyordu.
Evliya Çelebi Seyahatname’nin girişinde seyahate duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece rüyasında Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyerek şefaat isteyecek yerde, şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri görme imkanı verdiğini yazar.
Evliya Çelebi bu rüya üzerine 1635'te, önce İstanbul'u dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı. 1640’larda Bursa, İzmit ve Trabzon’u gezdi, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı.
1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu.1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu. Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi bölgelerini gezdi. Bir ara Revan Hanı'na mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu sebeple Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı.
1648'te İstanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl bölgeyi gezdi. 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme'sinde gezip gördüğü yerleri kendi üslûbu ile anlatmaktadır. Evliya Çelebi'nin 10 ciltlik Seyahatnâmesi, bütün görmüş ve gezmiş olduğu memleketler hakkında oldukça önemli bilgiler içermektedir. Eser bu yönden Türk Kültür tarihi ve gezi edebiyat açısından önemli bir yere sahip olmuştur.
42 yıl boyunca yaptığı seyahatleri 10 cilt olan Seyahatname eserinde ele almıştır. Bu seyahatler tarihleri ve kitabındaki cilt numarası sırasıyla şunlardır:
1630 - İstanbul ve çevresi
1640 - Anadolu, Kafkaslar, Girit ve Azerbeycan
1640 - Suriye, Filistin, Ermenistan ve Rumeli
1655 - Doğu Anadolu, Irak, ve İran
1656 - Rusya ve Balkanlar
1663/1664 - Macaristan'da askeri seferler
1664 - Avusturya, Kırım, ve ikinci kez Kafkaslar
1667-1670 - Yunanistan ve ikinci kez Kırım ve ikinci kez Rumeli
1671 - Hac için Hicaz, Mekke ve Medine
1672 - Mısır ve Sudan
Seyahatname
Evliya Çelebi 50 yılı kapsayan bir zaman dilimi içinde gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar. Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insanla ilgili olan her şeyi kapsar. Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür.
Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir marifet ürünü sayılır, ağdalı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır.
Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Bu özellik anlatılan hikayelerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur.
Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır. Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, eğlence, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar.
Evliya Çelebi insanlara ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan sözeder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır.
Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Eserin bazı bölümlerinde, gezilen bölgenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir. Evliya Çelebi'nin eseri dil bakımından da önemlidir.
Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken orada kullanılan kelimelerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, kelimelerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmuştur.
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına rağmen, ilmi bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır.1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da İstanbul'da öldüğü sanılmaktadır. Ölüm yeri ve mezarı bilinmemektedir. Kabri bir ihtimal, şimdi Lohusa Sultan Türbesi yanındaki Meyyit Mezarlığı'nda, ailesi yanındadır.Evliya Çelebi haberleri için tıklayın
Seyyah-ı âlem Evliya Çelebi’nin Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) elini öpüp seyahat dilediği Ahi Çelebi Camii
Ahi Çelebi Camii İstanbul’un Fatih ilçesinin Eminönü-Zindankapı mevkiinde, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin arkasında, Yoğurtçular Sokağı ile Değirmen Sokağı’nın birleştiği köşede bulunur. Caminin 1480–1500 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir.
Caminin banisi, Osmanlı'nın en parlak dönemlerine şahit olmuş; Fatih Sultan Mehmet, II. Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde yaşamış zamanının önde gelen doktorlarından olan Tabip Kemal Ahi Can Tebrizi’dir. Ahi Çelebi, ilk eğitimini babasından almış, Mahmutpaşa'da bir dükkânda doktorluk yapmıştır. Fatih Darüşşifası'nda baş hekimliğe kadar yükselmiştir. Doksan yaşında çıktığı Hac yolculuğunun geri dönüşünde rahatsızlanarak Mısır'da vefat etmiştir. 1523 yılında Mısır'da İmam Şafii türbesine defnedilmiştir.
Tezkiretü’l Ebniye’de Mimar Sinan’ın eserleri arasında adı geçen caminin ilk inşa tarihine bakıldığında bu pek mümkün görülmemektedir. 1539’da yanıp harabe haline gelen camiyi Mimar Sinan baştan sona onarmış ona yeni bir görünüm kazandırmıştır. Bu sebeple Mimar Sinan’ın eserleri arasına girdiği kaynaklarda görülmektedir.
Aynı zamanda Evliya Çelebi de Ahi Çelebi’den "Yemiş İskelesi'nde helal malla yapılmış Mimar Sinan yapısı Ahi Çelebi Camii" diye bahsetmektedir.
Ahi Çelebi Camii’nin İstanbul folklorunda ayrı bir yeri vardır. On ciltten oluşan Seyahatnâme’nin yazarı Evliya Çelebi’nin gördüğü meşhur rüya bu mekanda geçmiştir. Evliya Çelebi başından geçen eskilerin deyimiyle "beyne'n-nevm ve'l-yakaza," yani "uykuyla uyanıklık arasında" yaşadığı bu hadiseyi şu şekilde anlatmaktadır:
“Yıl 1630. hicri takvimle 1040. Aylardan Muharremdi. Aşure gecesi Kur'ân okudum, dualar ettim. Peygamber Efendimizi çok özlemiştim. Biraz dinlenmek için yuvarlak yastığıma yaslandım. Uyku ile uyanıklık arasında idim. Bir anda Yemiş iskelesi yakınındaki Ahî Çelebi Camii’nde buldum kendimi. Bu, helâl para ile yapılmış bir camidir. İçinde yapılan dualar boşa çıkmaz diye bilinir. Vakit, sabah namazı vaktiydi. Kapıdan bir sürü silâhlı ay parçası yiğit girdi içeri. Caminin nasıl aydınlandığını anlatamam. Sanki gökten ay kopmuş, sonra bu aya yüzlerce ay ve yıldız daha katılmış da camiyi doldurmuştu. Bu nur yüzlü askerleri hayranlıkla seyrediyordum.
Hemen yanıma oturan yiğide sordum:
- Sultanım, siz kimlerdensiniz? İsminizi söyler misiniz?
- Cennetle müjdelenmiş on kişiden, okçuların piri Vakkasoğlu'yum, dedi.
Hemen eline davrandım, öptüm.
- Pekiyi, bu sağ taraftaki nur yüzlüler kim?
- Peygamberler, evliyalar, Peygamber Efendimizin dostları,
Medineliler, Mekkeliler ve Kerbelâ şehitleri... Mihrabın önünde gördüğün, Veysel Karanî, solda duvarın dibindeki müezzinlerin piri Habeşli Bilâl. Şu sancakla gelen al elbiseli askerler de şehit ruhları. Başlarındaki zat ise şehitlerin serdarı Hazreti Hamza'dır...
Böyle böyle cami içindeki bütün cemaati bana tanıttı. Hangisine baktımsa sevinç doldum, can buldum.
- Burada toplanmanızın sebebi nedir?
- Azak taraflarındaki İslâm askerleri dara düşmüşler, Tatar Hanına yardıma gidiyoruz.
Biraz sonra Peygamber Efendimiz de gelecek. Sabah namazının sünneti kılınacak. Sonra "Kamet getir" diye işaret buyururlar, sen de yüksek sesle kamet getirirsin. Selâmdan sonra müezzinliği Bilâl ile birlikte yaparsınız, oldu mu? Namaz bitince de Efendimiz mihrapta iken hemen koş, mübarek elini öp. "Şefaat Ya Rasûlallah" de, yardımını rica et.
Heyecanlanmıştım. Demek burada olduğumu biliyorlardı. Çok geçmedi, cami kapısında apaçık bir nur belirdi. Zaten aydınlık olan cami bir kat daha aydınlandı. Sağında Hasan, solunda Hüseyin ile Peygamber Efendimiz göründü. "Bismillah" diyerek içeri girdiler. İçeride bulunanlara selâm verdiler. Mihraba geçip sabah namazının sünnetine durdular. Korkudan mı, heyecandan mı bilemiyorum titremeye başlamıştım. Hazreti Peygamber, "Hilye-i Hakani'de anlatıldığı şekilde idi. Hayran hayran seyrediyordum. Selâm verince bana baktı, sağ eli ile dizine vurdu.
- Kamet getir! buyurdu.
Segah makamında kamet okudum. Bütün cemaat kalktı. Hazreti Peygamber cemaate imamlık etti. Müezzinliği Vakkasoğlu'nun öğrettiği şekilde tamamladık. Sabah namazı bitti. Efendimiz mihrapta ayağa kalkmıştı. Vakkasoğlu elimden tutup mihraba götürdü beni.
- Allah'a ve Rasûlüne âşık bu Evliya Çelebi şefaat diler, dedi.
Dokunsalar ağlayacak gibi idim. Her tarafım titriyordu. Aklım başımdan uçmuştu sanki. Hiç halime bakmadan, haddimi bilmeden Hz. Peygamber'in mübarek ellerine dudaklarımı kondurdum.
Dileğimi söyledim ama heyecandan "Şefaat Ya Rasûlallah" diyeceğime "Seyahat Ya Rasûlallah" demişim.
Hz.Peygamber tebessüm buyurdular.
- Seyahat ve ziyareti bu kuluna kolay eyle Ya Rabbi, dediler ve dua buyurdular.
Ardından hep birlikte "Fatiha" okuduk. Orada bulunan herkesin mübarek ellerini öperek hayır dualarını aldım. Kiminin eli misk, kiminin menekşe, kimininki de karanfil gibi kokuyordu.
Hz. Peygamber'in mübarek kokusu ise zağferan ve kırmızı gül gibiydi.
Peygamberimizin arkadaşları, benim için dua ettiler. Önce Hz.Peygamber, ardından diğer mübarekler çıkıp gittiler. Vakkasoğlu okluğunu çıkarıp benim belime sardı.
- Yürü! Ok ve yay ile gaza eyle, dedi. Allah yardımcın olsun.
Sonra bir müjde verdi:
- Burada kimin elini öptüysen onu ziyaret edeceksin. Ülkelerini gezip göreceksin. Ancak gezip gördüğün yerleri, oraların güzel özelliklerini yaz. Bundan böyle benim ahiret oğlumsun.
Hak ve hakikatten sakın ayrılma. Gönlün huzurla dolsun. Ekmek ve tuz hakkını gözet, iyi bir dost ol. İyilerden iyilik öğren.
Kimseye bir zararın dokunmasın. Haydi, yolun açık olsun, dedi ve alnımdan öpüp o da çıktı, gitti.
Şaşkın bir halde kendime geldim. Bu hal ne olabilirdi? İçime bir rahatlık, gönlüme neşe dolmuştu. Sonra ben de camiden çıktım. Kasımpaşa tarafına geçtim. Olanları ünlü rüya tabircisi İbrahim Efendi’ye anlattım.
- Cihanı dolaşan bir gezgin olacaksın. Güzel sonuç alacaksın.
Peygamber Efendimizin şefaati ve cennete gireceksin, dedi.
Oradan Kasımpaşa Mevlevîhanesi Şeyhi Abdullah Dede’ye gittim.
Ellerini öpüp rüyamı ona da tabir ettirdim. O da aşağı yukarı aynı şeyleri söyledi.
- Said ibni Ebî Vakkas'ın nasihati üzere önce bizim Istanbulcağız'ı yazmaya başla. Haydi, durma, dedi. Yürü, işin rast gele.
Bana yedi ciltlik bir tarih kitabı verdi. Hayır dualar etti. Eve döndüm.
Bazı tarihleri inceledim ve İstanbul'u yazmaya başladım.
Böylece Ahi Çelebi Camii, Evliya Çelebi’nin rüyası ile Peygamber Efendimiz S.A.V.)'in maneviyatta sabah namazını kıldığı ve kıldırdığı camii olma şerefine nail olmuştur. Bu nedenle caminin içerisinde iki adet mihrap bulunur. Bu çift mihrabın birinde nuru temsilen yirmi dört saat lamba yanar, diğeri ise Osmanlılar tarafından Peygamber'in namaz kıldırdığı yerde, imamdan başka kimsenin namaz kıldırmaması için yapılmış küçük bir mihraptır.
Ne hazindir ki Kanlı Fırın Mescidi ve Yemişçiler Camii olarak da bilinen Ahi Çelebi Camii,1539, 1653, 1795 yıllarında yanmış,1894 İstanbul zelzelesinde de büyük hasar görmüştür. Yıllarca kendi kaderine terk edilen cami bakımsızlıktan harabe haline gelmiş, hatta caminin içinde atılmış lastikler ve araba parçaları olduğu görülmüştür. Deniz kenarında olması hasebiyle camiyi bir çok defa su basmış ve 1980’li yıllardaki Galata Köprüsü’nün inşa çalışmaları sırasında denize doğru çökmeye başladığından ibadete kapatılmıştır.
Yirmi yıl boyunca perişan halde onarılmayı beklerken çinileri çalınmış, iç süslemeleri rutubet yüzünden dökülmüş, hat yazılarının büyük bölümü kaybolmuş, duvarlarında otlar çıkmış ve etrafını çeviren otopark içinde kaybolmuştur.
Nihayet 2000’li yıllara gelindiğinde neredeyse yıkılmak üzere olan caminin zemini Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından güçlendirilmiştir. İki yıl zemini kontrol edilerek onarılmaya hazır duruma gelen camii, kapsamlı bir şekilde restore edilerek 2006 yılında ibadete açılmıştır.
Ahi Çelebi Camii önemli bir mimari özelliğine sahip değildir. Cami, moloz, taş ve tuğla ile inşa edilmiştir. Dikdörtgen planlı, dört sivri kemer üzerine oturtulmuş tek ve basık kubbeli bir yapıdır. Caminin minaresi tek şerefeli ve kesme taştandır. Son cemaat yeri,çift kuruluşlu ve altı kubbelidir.
Caminin iç tezyinatı sade olmakla birlikte etkileyicidir. Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa medeniyetimizi tanımlarken “şenlikli” kelimesini kullanmayı tercih etmiştir. Ahi Çelebi Camii de renkli vitraylarla boyalı pencereleri, çeşitli meyve motiflerine sahip kalem işleri, zarif hat tabloları ve işlemeli ahşap minberi ile gözlere ve yüreklere hitap eden bir şenliği bizlere sunmaktadır.
Bir sabah namazı vakti yolunuzu Fatih’teki Eminönü’e düşürün. Helal para ile yapılmış Ahi Çelebi Camii’nin manevi atmosferinde namazınızı eda edin. İçinde yapılan duaların geri çevrilmediğine inanılan bu camide ellerinizi semaya kaldırıp Evliya Çelebi’nin dilediği gibi Resulullah’ın şefaatine nail olmayı ve eğer seyyah ruhlu biri iseniz de sıhhat ve selâmetle seyahat eylemeyi dualarınızın arasına Medyum Recep kaplan Ziyaretcilerini eklemeyi unutmayın İnşaallah
Rüya Tabirleri
- Rüya ile Amel edilir mi?
- Hz. İbrahim’in Rüyası ve Yorumu
- Hz. Yusuf (a.s) Gördüğü ve Yorumladığı Rüyalar
- Rahmani Şeytani Rüyalar
- Evliya Çelebi'nin Rüyası
- Ayet ve Hadislerde Rüyalar
- Hz. Muhammed (S.A.V) Gördüğü Rüya ve Yorumları
- Rüya Nedir?
- Rüyalarla Gelen Buluşlar
- Rüyanın Bilimsel tarifi
- Rüyalarda İnsan Faktörü
- İslam Dini ve Rüyalar
- Padişahların Rüyaları
- A Harfi ile Başlayan Rüyalar
- B Harfi ile Başlayan Rüyalar
- C ve Ç Harfi ile Başlayan Rüyalar
- D Harfi ile Başlayan Rüyalar
- E Harfi ile Başlayan Rüyalar
- F Harfi ile Başlayan Rüyalar
- G Harfi ile Başlayan Rüyalar
- H Harfi ile Başlayan Rüyalar
- I ve İ Harfi ile Başlayan Rüyalar
- J Harfi ile Başlayan Rüyalar
- K Harfi ile Başlayan Rüyalar
- L Harfi ile Başlayan Rüyalar
- M Harfi ile Başlayan Rüyalar
- N Harfi ile Başlayan Rüyalar
- O ve Ö Harfi ile Başlayan Rüyalar
- P Harfi ile Başlayan Rüyalar
- R Harfi ile Başlayan Rüyalar
- S ve Ş Harfi ile Başlayan Rüyalar
- T Harfi ile Başlayan Rüyalar
- U ve Ü Harfi ile Başlayan Rüyalar
- V Harfi ile Başlayan Rüyalar
- Y Harfi ile Başlayan Rüyalar
- Z Harfi ile Başlayan Rüyalar
Seçme Hadisler ve Sözler
Evlat kokusu, cennet kokusudur. Hz. Muhammed (S.A.V.)
Her Anımız Bir Dua
Uykudan uyanınca, 'Allahümmağfirli' demek çok sevaptır.