
1500 Yıldır Çölün Ortasında Yemyeşil Duran Sahabe Ağaç
Sevgili Medyum Recep Kaplan ziyaretçileri Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'in amcası Ebu Talib'le birlikte Şam yolculuğu sırasında Ürdün’de altında oturup dinlendiği Ağaç hiç kurumadan yaklaşık 1500 yıldır yemyeşil durduğunu biliyormusunuz? Çölün ortasında yüzyıllardır yemyeşil duran bir ağaç Çünkü onun altında Alemlere rahmet olarak gönderilen iki cihan selveri Peygamberimiz Kainatın Efendisi Peygamberimiz (S.A.V.) oturup dinlenmiştir O Ağaç 1500 yıldır yaşayan ve Resulullah Efendimizi gördüğü için Sahabe Ağaçtır.
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Şam yolculuğu nasıl gerçekleşmiştir ve bu yolculuk sırasında rahib Bahira'nın Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) üzerinde ne gibi müşahedeleri olmuştur? Kısaca bu konuyu anlatmak istiyorum
Kainatın Efendisi Peygamberimiz (S.A.V.) on iki yaşına girmişti. Akranları arasında artık farklı beden ve simaya sahipti. Siması etrafa pırıl pırıl nurlar saçıyordu. Gönlü huzur doluydu.
Onu yanında barındıran Ebu Talib ise o sırada büyük bir geçim sıkıntısı içinde idi. Bunun için de ticaretle uğraşmaya kendisini mecbur hissetmekteydi. Bu maksatla da Kureyş'in o sene tertiplediği ticaret kervanına katılarak Şam'a gitmeyi kararlaştırdı.
Yol hazırlıkları yapılıyordu. Yapılan hazırlıklar Peygamber Efendimizin (S.A.V.) gözleri önünde cereyan ediyordu. Haliyle çok sevdiği amcası kendisinden bir müddet ayrılacaktı. Ama o buna nasıl tahammül edebilirdi? Yıllar önce de hem muhterem babasını, hem de aziz annesini böyle iki seyahat sonunda kaybetmişti. Şimdi ise, hamisi Ebu Talip böyle bir seyahata çıkacak ve günlerce kendisinden uzak bulunacaktı. Nazik ve latif ruhu bu ayrılığa nasıl dayanacaktı?
Ebu Talib gibi, ev halkı da Kainat Efendisinin başına yolda bir şeylerin gelmesinden korktukları için, bu seyahata katılmasını istemiyorlardı... Ancak O, amcasıyla birlikte gitmeyi candan arzuluyordu. Günlerce üzgün durduktan sonra amcasına açılmak zorunda kaldı. Hasret ve hüzün dolu mübarek sesiyle ona şöyle hitap etmekten kendini alamadı:
"Amcacığım! Beni nereye ve kime bırakıp gidiyorsun? Burada ne annem var, ne de babam."
Bu sözlerini gözyaşlarıyla bir çiçek gibi süsleyen Kainatın Efendisinin derin hüzün ve üzüntüsüne değil kendisini canı gibi seven Ebu Talip, en katı yürekliler bile dayanamazdı. Şefkat duygusunu coşturan bu ifadeler karşısında Ebu Talip derhal kararını değiştirdi. Kainatın Efendisi de amcasıyla birlikte gidecekti.
Efendimizin gönlü bu karardan sonra sevinçle doldu. Hazırlıklar tamamlandı ve amcasıyla birlikte ticaret kervanına katıldı.
Kervan, çölleri aşa aşa Busra'ya vardı ve burada mola verdi. Busra, Şam ile Kudüs arasında (Şam'ın 90 km. güneyinde, Eski Şam da denilen) suyu bol ve bahçelerle kaplı bir kasabaydı.
Rahip Bahira'nın Müşahede ve Tesbiti
Busra panayırına yakın küçük bir manastırda o sıra bir rahip yaşıyordu: Bahira. Bu rahip, Hıristiyanların o zaman hatırı sayılır bir alimi idi. Çünkü, manastırda bir kitap vardı ki, orada ibadete kapanan her rahip, o kitaptan okuyarak Hıristiyanların en bilgili kimsesi olurdu. O güne kadar gelmiş geçmiş bütün rahipler de o kitaptan istifade etmişlerdi.
Kureyş'in ticaret kafilesi, her sene olduğu gibi bu sene de rahibin bu manastırına yakın bir yerde konakladı. Gariptir ki, daha önceki senelerde oraya gelen Kureyş kervanının hiçbiriyle ilgilenmeyen, konuşmayan Bahira, bu sefer kafileye beklenmedik bir sürpriz ile yakın alaka gösterdi, hatta kendileri için bir ziyafet tertipledi.
Bu ilgi, bu ziyafet nedendi? Kafiledekileri düşündüren soru bu idi.
Bilgin Rahip, kafilede o ana kadar rastlamadığı bazı garipliklere şahid olmuştu. Manastırda, Kureyş kafilesini seyrederken, bir bulutun Efendiler Efendisini gölgelediğini görmüştü. Kafile gelip bir ağacın altına konunca, aynı bulutun ağacı da gölgelediğini; ağacın dallarının ise, nur çocuğun üstüne adeta eğilip gölge ettiğini müşahede etmişti.
Bu garipliği gören rahib Bahira onları yemeğe çağırmak istedi. Mekkelilere şu haberi gönderdi:
"Ey Kureyşliler! Size yemek hazırladım, Bu ziyafetime, büyüğünüz, küçüğünüz, hürünüz, köleniz dahil hepinizin gelmesini istiyorum."
Bahira'nın bu garip tavrı yemeğe gelen Kureyşli tüccarların dikkatinden kaçmadı. Sebebini merak ettiler ve sordular:
"Ey Bahira! Vallahi, bugün sende bambaşka bir hal var. Biz sana her gelişimizde uğrarız. Şimdiye kadar bize böyle birşey yaptığın vaki değil. Sendeki bu hal nedir?"
Bahira, sırrını açıklamadı ve şu cevapla yetindi:
"Evet, gerçekten doğru söylediniz, ama ne de olsa sizler misafirimsiniz. Bunun için sizi misafir etmek, yemek yedirmek istedim. Buyurun yiyiniz!"
Davete icabet edildi ve sofraya oturuldu. Ancak, kafileden sofrada bir tek kişi eksikti: Bahira'nın aradığı Kainatın Efendisi. Nur Çocuk yaş itibariyle en küçükleri olduğundan, kafilenin eşyalarını beklemekle vazifeli olarak ağacın altında oturuyordu.
Bahira, bütün dikkati ile sofradakileri süzmekle meşguldü. Ancak, aradığı nurlu sima yoktu aralarında. Sordu:
"İçinizde yemeğe gelmeyen, geride kalan kimse var mı?"
Cevap verdiler:
"Hayır, ey Bahira, senin davetine icabet edip gelmeyen kimse yok. Sadece bir çocuk var. Eşyalarımızı beklemek üzere bırakılmış bir çocuk."
Mukaddes kitapları dikkatle incelemiş olan ve onlardan son peygamberin özellik ve alametlerini öğrenmiş bulunan Bahira, onun da gelmesini ısrarla istedi.
Kureyşli tüccarlar Bahira'nın bu ısrarlı isteğini reddetmediler ve Kainatın Efendisi Nur Çocuğu da alıp getirdiler. Efendiler Efendisi sofrada yemek yemekle meşgul iken, Bahira'nın gözleri bütün dikkat ve hayretleriyle onun üzerinde dolaşıyordu. Her halini, her hareketini dikkatli bakışlarla süzmekteydi.
Bahira, aradığını bulmuştu. Maksadına erişmişti. Zira, bütün dikkatiyle süzmekte olduğu Nur Çocuğun her hali ve her hareketi yanındaki kitapta yazılı sıfatlara tıpa tıp uyuyordu.
Yemek yendi ve sofradakiler dağılırken Bahira, Kainatın Efendisi Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'in kulağına eğildi ve
"Bak delikanlı, Lat ve Uzza hakkı için sana soracağım şeylere cevap ver."
Nur gözlerde bir rahatsızlık, bir nefret belirtisi.
"Lat ve Uzza adına benden bir şey isteme. Vallahi onlardan nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem."
Bahira, önceki teklifinden vazgeçti.
"O halde Allah hakkı için, sana soracaklarıma cevap ver."
Peygamber Efendimiz,
"İstediğini sor." buyurdu.
Sorduğu her soruya aldığı cevap Bahira'yı hayretler içinde bırakıyordu. Çünkü onun son peygamber hakkında bildiklerine aynen uyuyordu. Son olarak Kainatın Efendisinin sırtına baktı ve Peygamberlik Mührünü gördü.
Artık Bahira'da, şeksiz şüphesiz kesin kanaat hasıl olmuştu: Bu genç, beklenen Son Peygamberdi.
Rahib Bahira ile Ebu Talip Başbaşa
Rahib Bahira, bu teşhisinden sonra, Efendimizin amcası Ebu Talib'in yanına vardı. Aralarında şu konuşma geçti:
"Bu çocuk senin neyin olur?"
"Oğlumdur."
"Hayır, o senin oğlun değil. Bu çocuğun babasının hayatta olmaması lazım."
"Evet, doğru söyledin, o benim öz oğlum değil, yeğenimdir."
"Peki, babasına ne oldu?"
"Annesi bu çocuğa hamile iken vefat etti."
"Evet, doğru konuştun."
Bahira'ca, artık her şey apaçık ve kesindi. Sonunda, Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'in amcasına şu tavsiyede bulunarak hakperestliğini gösterdi:
"Yeğenini hemen memleketine geri götür. Onu hasetçi Yahudilerden koru. Vallahi, Yahudiler çocuğu görüp de, benim fark ettiklerimi onlar da fark ederlerse ona kötülükte bulunurlar. Çünkü, senin bu yeğenin ileride büyük şan ve nam kazanacaktır. Durma, onu hemen geri götür."
Bu tavsiye üzerine Ebu Talip, mallarını orada satarak aziz yeğeni ile Mekke'ye geri döndü.
Sevgili Medyum Recep Kaplan Ziyaretçileri Cenab-i Allah Cennette bizleride İnşaallah Resulullah Efendimizin (S.A.V.) Sancağı altında toplanan amel defterlerini sağ tarafından alıp sıratı bir çırpıda geçip Cennete girenlerden eylesin.
Selam ve Dua ile
Cenab-i Allah’a Emanet olunuz…