Muhyiddin İbnü’l-Arabi Hazretleri’nin, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan Yetmiş Sene Önce Kaleme Aldığı; “Şeceretü’n-Nu‘maniyye fi Devleti’l-‘Osmaniyye”
Kitabı’nda, Osmanlı’nın Zuhuruna Dair Esrarengiz İşaretler
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan elli dokuz yıl önce, 1240 miladi yılında Şam’da vefat etmiş olan Şeyhü’l-ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabi -kuddise sırruh- Hazretleri, henüz ortalıkta ne Osman Gazi, ne de kuracağı cihan devleti yokken, cifr ilmine ve Kur’an’daki bazı Ayet’lere dayanarak “Şeceretü’n-Nu‘maniyye fi Devleti’l-‘Osmaniyye” adında bir eser yazmış; “Osmanlı Devleti Hakkında Soy Silsilesi” anlamına gelen bu küçük risalesinde, kendi ifadesiyle; “Devleti’l-Osmaniyye” den “hilafeti ka’im kılacak olan kimseye” ve bu hanedana mensup olan hükümdarlardan “her birinin zamanına, hilafetine ve askerlerine” dair pek çok gizli bilgiyi ortaya çıkarmıştı.
Şu kadar var ki, “Şeceretü’n-Nu‘maniyye fi Devleti’l-‘Osmaniyye” kitabı Şeyhü’l- Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin ileriye ait olaylardan söz eden en büyük ilmi kerametlerinden biri olmasına rağmen, şimdiye kadar eser üzerinde hiçbir ciddi araştırma yapılmamış ve bu yüzden de içindeki rumuz ve işaretler sadece basit birer nakil ve rivayetten ibaret kalmıştır.
İşte bu nedenle biz Hazret’in, ismi bile başlı başına bir keramet olan bu esrarengiz eserinde verdiği işaretleri, şahıslar ve olaylarla karşılaştırarak ilk defa birbirleriyle kıyaslamaya ve bu yolla harflerdeki şifrelerin manalarını ortaya çıkarmaya çalışacağız.
Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh-Hazretleri “Şeceretü’n-Nu‘maniyye” Kitabı’nı Niçin Yazmıştır?
Müneccimbaşı Ahmed Dede “Müneccimbaşı Tarihi”nde Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna işaret eden “sahih rivayetler” i sıralarken; “Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabi”nin “cifr ilmi yardımıyle ve Ayet’lerin gizli manalarından Devleti’l-‘Osmaniyye’nin şanının yüceliğini ve kıyamete kadar daim olacağını keşf” ettiğini ifade ederek,(3)“cifr ilmini bilenlerin ma‘lûmu” olan bu eseri “Şeyh”in “Devleti’l-‘Osmaniyye’nin zuhûrundan yetmiş sene evvel istihrac” ettiğini(4) haber vermiştir. Müneccimbaşı’nın bu ifadeleri Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Şeceretü’n-Nu‘maniyye” kitabını, vefatından on bir yıl önce yazmış olduğunu göstermektedir.
Kuruluşundan yıkılışına kadar tasavvuf ehlinin desteğine mazhar olan ve büyük velilerin öncülüğünde dünyanın dört bir köşesini mesken tutan Osmanlı hanedanına, te’lif ettiği “Şeceretü’n-Nu‘maniyye” kitabı ile, kuruluşundan yıllar önce ilk desteği Muhyiddin İbnü’l-Arabi -kuddise sırruh- Hazretleri vermiş; bu devletin halifelerine ve yapacakları fetihlere ışık tutan müthiş keşifleriyle, henüz zuhûr etmeden önce onları te’yid etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin manevi kurucusu Şeyh Edebali -kuddise sırruh- Hazretleri’nin, Dımaşk’ta öğrenim görürken Muhyiddin İbnü’l-Arabi Hazretleri’nin sohbetlerine katılarak onun terbiyesinde yetiştiğini gösteren bazı rivayetler; Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin bu devlete yardım ve desteğini yalnız eser te’lif ederek değil, manevi silsile yoluyla da sürdürdüğü düşüncesini akla getirmektedir.(5)
Hazreti Ali (r.a.) Şeyhü’l-Ekber Hazretleri’ne Verdiği İşaretler:
Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabi -kuddise sırruh- Hazretleri “Şeceretü’n-Nu‘maniyye fi Devleti’l-Osmaniyye” kitabında, “Hikmetlerin remzleri (işaretleri) sayesinde harflerin sırrını tevdi eden ve basiret sahiplerinin ibaresiyle onları deşip ortaya çıkartan Allah’a hamd” ederek(6) söze başladıktan sonra, henüz kurulmamış olan “Devletü’l-‘Osmaniyye” hakkındaki bu bilgileri nasıl elde ettiğini ve hangi amaçla bu eseri te’lif ettiğini açıkça ortaya koyarak; “Allah’ın, bana; ‘Elif. Lam. Mim. Rumlar mağlûb oldular. Arzın size en yakın yerinde. Amma onlar bu yenilgilerinden sonra mutlaka galip geleceklerdir. Birkaç yıl içinde. Önünde de, sonunda da emir Allah’ındır. O gün mü’minler sevineceklerdir. Allah’ın yardımı ile. O, dilediğine yardım eder. O Aziz’dir, Rahim’dir.’ (7) buyruğu hakkında tevdi edeceği gizli sırlara vakıf olmayı murad edince, murakabe halinde (onu) Ali -kerremallahu teala vechehû-ya sordum. Onu bana apaçık bir izahla cevaplandırıp; ‘Onun adı ‘Şeceretü’n-Nu‘maniyye’ (soy şeceresi) ile konur!’ buyurdu. Ben de (onun) ‘Devletü’l-‘Osmaniyye’ zamanında vaki olacağını öğrenince, sana onlardan hilafeti ka’im kılacak olan kimseye ve her birinin zamanına, hilafetine ve askerlerine dair, bu hususta söylenebileceklerin tümünü deşip ortaya çıkarmayı arzuladım.” (8)
Hazret’in “Devleti’l-‘Osmaniyye” nin kuruluşundan yetmiş sene önce müşahade ettiği ve insanlara bildirmeyi murad ettiği bu sırlar, o zamanlar neden ve ne maksatla söylendiği belli olmayan, müphem ve karmaşık birer söz yığınından ibaret gibi görünüyordu. Ancak aradan yetmiş yıl geçtikten sonra gerçekten de bu isimde bir devlet kuruldu ve işaret edilen hükümdarlarla hükmünü yürütmeye başladı.
Velilerin “Şeyhü’l-Ekber”i eserini te’lif ederken, şahıslara ve olaylara dair “her işareti birtakım harfler ve farklı noktalar üzerinde topla” dığını(9) dile getirmiş ve onlar hakkında ortaya koymak istediği bütün gizli sırları bu harflerin ve işaretlerin içine sakladığını açıkça ifade etmiştir. Şimdi eserde ortaya konulan bu harf ve işaretleri birer birer tahlil edeceğiz.
Soy Silsilesinden Olan ve “Halifelik Tılsımı”nı Elinde Bulunduran “Sin” Kimdir?
Şeyhü’l-ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabi -kuddise sırruh- Hazretleri “Şeceretü’n-Nu‘maniyye”sinde ilk olarak “Tılsım sahibi ilk ‘Sin’” in varlığından söz ederek,(10) bugün herkesin çok iyi tanıdığı “ilk Selim” den, yani tarihe “Birinci Selim” olarak geçen Yavuz Sultan Selim’den bahseder ve “onun cülûsu” nun “Mim’den sonra” olacağını söyleyerek;(11) onun tahta geçişinin kendisinden önceki en büyük hükümdar olan Fatih Sultan “Mehmed” den daha sonra olduğuna işaret eder. Bu şifreye göre “Mim”den, yani “Mehmed” den sonra tahta geçecek olan “Sin” yani “Selim”; bir “tılsım” ın da sahibidir. Peki ona verilen bu “tılsım” nedir? Hazret cümlenin devamında işte bu sırra işaret edip, sözünü ettiği “Sin”in, bugün tarih sayfalarına geçen en büyük ve en açık fiilinden haber vererek, “onun için en büyük tılsım” ın “hilafet işi” olduğunu söylemektedir.(12)
İşte bu apaçık keşfiyle Şeyhü’l-ekber -kuddise sırruh- Hazretleri, zuhûrundan yaklaşık üç asır önce, hilafetin Osmanlılar’a bu “Sin”; yani “Selim” sayesinde geçeceğini ilan etmiştir.
Hazret’in “Sin” hakkında verdiği şifreler yalnız bunlarla sınırlı değildir. Nitekim o, “soy sahipleri zamanındaki, şiddetli ve çetin ‘Rı’” nın da onun için bir işaret olduğunu(13) söyleyerek, Osmanlı soy silsilesinden olan padişahın yapacağı “Ridaniye” savaşına dair apaçık bir işaret verir ve sonra da onun “bir konuşma ile ilgili olarak kendisine işaret edilen” kimse olduğundan sözederek,(14) Çaldıran Savaşı’nda askerlere hitaben yaptığı meşhur konuşmayı haber verir.
Ona göre, bu konuşma “laf vurma ve gözetilmesi gerekeni unutma arasındayken, bir belde içinde vaki’ olur” ve “takdir edilmiş olan hükümlerin yönü üzerinde, selametli bir yolla ikisi birbiriyle buluşur.” (15) Nitekim Ali’nin “Künhü’l-Ahbar”ında kaydettiğine göre, verdiği sözde durmayıp, ordusuyla sürekli yer değiştiren İran “Şah” ı olacak “kallaş” ın, “hala tahminen Tebriz’de” olduğunu haber alan Selim Han, askerleriyle “Tebriz’e toğrılub, Eleşkird” beldesine geldiği sırada, Hazret’in yukarıda işaret ettiği hadise aynen gerçekleşerek “yiniçeri” askerleri “zahmet-i rahdan (yol zahmetinden) şikayet” ve çektikleri sıkıntılardan “hikayet idüb, ol menzilde avdet (geriye dönüş) buyurulmasını” isterler.(16) Neticede Sultan Selim Han “Biz henüz ser-menzile varmaduk!” diye başlayıp, “Er isenüz benimle gelün ve illa ben tek başıma da giderüm!” sözüyle biten meşhur konuşmasını yapar. Neticede padişahla askerler arasındaki çekişme “selametli bir yolla” çözülerek, Osmanlı askeri “menzil-be-menzil” yürüyüp Sultan Selim’in emrettiği yöne “teveccüh” eder.(17)
Hazret’in cümlenin devamında da işaret ettiği gibi, böylelikle; “‘Sin’ bahtı açıldığı vakit, bahtındaki açıklık onu” askerlere karşı “şiddetli bir intikama muttali’” kılar ve o “‘çatık kaşlılık’ menzillerinden ‘Ya’ menzilinde bulundu” ğu için, asilere karşı yapılması gerekeni kolaylıkla icra eder.(18) Nitekim onun “çatma ve siyah kaşlu” olduğu “Künhü’l-Ahbar”da(19) açıkça zikredildiği gibi; isminin başına eklenen “Yavuz” lakabı da “Ya” menzilinde bulunduğunun apaçık delilidir.
“Sin”in “Şın”a Dahil Olup, Yıkık ve Virane Kabri Ortaya Çıkarması:
Muhyiddin İbnü’l-Arabi -kuddise sırruh- Hazretleri semada zuhur edecek olan bazı işaretlere dayanarak; kendisine işaret ettiği “Sin”in, daha önce kendisine baş kaldırıp geri dönmek isteyen “askerleri ittifakla bağlılıklarını korudukları halde, iki tarafın da birbirine uygun tavırlarıyla” sefere devam edip, “zafer sevinciyle Şın’a vardığı zaman”; (20) bu kez de takdir edilen yeni bir “iş” in onu “zikri geçen ‘Şın’ı mekan tutmaya” ileteceğini haber vermiştir.(21) Bu “Şın”ın “Şam” olduğunda herkes ittifak etmiştir. Hazret’e göre bu iş “soy sahipleri ile, bir Hadis’le kendilerine işaret edilen, askeri sert ve çetin olan ‘Hamr’ arasında hasıl” olan şeyle(22) gerçekleşecektir.
Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri “bundan sonra Ali -kerremallahu vechehû-nun bir sözünden anlaşılan işarete göre, ona onlara karşı saldırma yetkisi verileceğini bildirmiş (23) ve “Sin” in onları “uzaktan ve yakından kuşatma altına alıp, tepelerine binerek üstünlüğü ele geçir” dikten sonra “Şın’ı koparıp alarak, ona olan mütabakat” ı yerine getireceğini(24) haber vermiştir. Sultan Selim’in burada “Şın”diye işaret edilen “Şam” şehrini ele geçirmesi, İran topraklarından sonra Arap ülkelerini de ele geçireceğine delalet eder. Nitekim Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin de ifade ettiği gibi, “cifr ilmi” nin üstadı olan Hazreti Ali -kerremmallahu vechehû-; “La büdde min Selimi al-i ‘Osman yemlikü’r-rûmu ve’l-‘acem, sümme yemlikü cezirete’l-‘arab.” = (“Osmanoğulları’ndan Selim’in Rûm’a, Acem’e ve ardından Arap diyarına hükmetmesi yakındır!”)(25) sözüyle buna işaret etmiştir.
Bundan sonra Hazret, haber verdiği “Sin”in “zafer sevinciyle Şın’a vardığı zaman” unutulmuş virane bir kabri açığa çıkaracağını belirterek; “Yıkık ve virane olan kabr” in “onun söylemesiyle ziyadeleştirileceğine” (26) işaret etmiştir ki, bu “yıkık ve virane kabir” Hazreti Şeyhü’l-Ekber’in, üç asır önce cahiller tarafından yıkılarak yerle bir edilen kendi kabridir. Onun bu kerameti halk arasında daha çok; “İza dehalu Sin fi’ş-Şin, zahara fi kabruhû Muhyi’d-din” = “Sin Şın’a dahil olunca, açığa çıkar kabri Muhyiddin’in!” ifadesiyle dile getirilmiştir.
Hazret’in “Şeceretü’n-Nu‘maniyye” kitabındaki bu keşfi gerçekten de aynen tecelli etmiş; çıktığı her seferde “enbiya’ ve evliya’dan istimdad itmeğe” özen gösteren(27) Sultan Selim Han “Şam-ı şerif’de Salihıyye nam mevzi’” ye gelince,(28) bir “viranede medfûn” olan “Şeyh Muhyiddin Arabi -kuddise sırruh- Hazretleri’nün mezar” ının yerini buldurup “ziyaret itdükde”, bu büyük zatın nûrlu kabrinin bir “harabede mahzûn olduğı” nu bizzat yakından “göricek”, derhal yanındakilere “ol mezar” ın üstüne bir türbe ve “civar-ı mezarda bir cami’” yapılmasını emretmiştir.(29) Kısa bir zaman içinde “ol bina tamam olub”, Yavuz Sultan Selim Han askerleriyle birlikte “Muharremü’l-haram’un yigirmi dördünci güni sa’adet-ü ikbal ile” imaretin bulunduğu yere “varub, cami’-i cedidinde Cum’a namazı” nı eda etmiş ve türbenin bakımını üstlenmesi için imarete bir görevli tayin etmiştir.(30)
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde kayıtlı olan bazı vesikalardan anlaşıldığına göre; Osmanlı padişahları bu türbenin bakım ve ihtimamına, devletin son zamanlarına kadar daima özen göstermişler; camii ve türbenin bakımı için her devirde maaşlı görevliler tayin etmişlerdir.(31)
Sultan Abdülaziz’in Cülûsunu ve Katlini Bildiren İşaretler:
“Şeceretü’n-Nu‘maniyye” kitabında Muhyiddin İbnü’l-Arabi -kuddise sırruh- Hazretleri’nin verdiği en çok hayranlık uyandıran işaretlerden birisi de, Sultan Abdülaziz’in askeri bir darbeyle tahttan indirilerek, yerine yeğeni Beşinci Murad’ın geçirileceğini ve ardından bilek damarları yarılarak öldürüleceğini haber vermesidir. O bu hadisenin gerçekleşeceği ana çok açık bir biçimde işaret ederek, “te’sis edilen baht açıklığının vicdanı” nın “bir kimsede hilafeti zuhûr ettirip, yarılıp ayrılarak ortadan kaldırılan ‘Ayın’ın askerleri” ni “ona uyduracağını” belirtmiş;(32) ayrıca bu “Ayın”ın yavuz ve bahadır bir kişiliğe sahip olacağını ifade ederek; “Sen onu, bizi takviye eden sertlik ve bahadırlıktan yana, dilediğin şekilde algılayabilirsin!” demiştir.(33)
Sert ve bahadır görünüşü nedeniyle halk tarafından atası Yavuz Sultan Selim Han’a benzetilen “Ayın”; yani “Abdülaziz” Han, Hazret’in bu sözünden altı buçuk asır sonra, 1876 yılında Hüseyin Avni Paşa’nın emrindeki askerler tarafından gerçekten de tahttan indirilmiş, yerine hilafet makamına Sultan Beşinci Murad geçirilmiş ve ardından Yûsuf Sûresi’ni okurken, bilek damarları bir makasla yarılarak şehid edilmiştir.
“Ayın”ın Cülûsu Zamanında, Devletten İslam Unsurunun Kaldırılması:
Hazret, eserde halifeliğin bir kimseye geçişi esnasında meydana geleceğini belirttiği yukarıdaki hadisenin hemen ardından, başka bir “Ayın”la daha ahidleşileceğini haber vererek; “Çözülen yıldızların havada seyretmesi tasarrufunu yürüttüğü vakit, onunla O’nun vatandaki vaadinin çözülmesi de mümkünleşip, artık ondan İslam unsuru alınır ve zikri geçenin zuhûrunu mukabil ahidleşilen halifenin devrinde artık kökünden kazınmış olur. Onda artık İslam’la ilgili meşhûr menkibeler hasıl olur ve sayılı şehirler (elden) gider. Müstehak olunan şeye gelince; bu, ‘Ayın’ın cülûsunda perişanlık ve dağınıklıkla durulması ve daha işin en başında ona muhalefette bulunulmasıdır.” der.(34)
O bu sözleriyle de açıkça, Abdülaziz’in ölümünden sonra Beşinci Murad’ın sinir krizi geçirmesi üzerine devletin başına geçen ve isminin baş harfi “Ayın” olan Sultan “Abdülhamid” in cülûsuna işaret eder. Osmanlı’nın İslam’dan uzaklaşma felaketinin bu devirde iyice artacağını bildiren Hazret, “Onun zuhûru kendisine işaret edilenin cülûsundan öncenin de evvelindedir.” diyerek,(35) bu uzaklaşmanın aslında çok daha önceleri zuhur edeceğine, ancak devlet yönetimine küffarın ve dış devletlerin de karıştığı bu dönemde, devletin İslam’a bağlılığın tamamen elden gideceğine dikkati çeker.
Ayrıca Hazret, yahudilerin Filistin çevresindeki bazı şehirlere yerleşmek isteyeceklerine ve buna karşı çıkan “Ayın”ın, onların güdümündeki bazı kimseler tarafından istenileni vermeye zorlanacağına da; “Ona ilkin şarkın yücelerinden olan beş menzilin içine yerleşme vaad edilir. İkinci tasarrufta ise, milletin çokça hakaretlerini hasıl kılan ilk nedeniyle, kendisine işaret edilen kimseye ‘Bir şey ver!’ denilir.” sözüyle işaret eder.(36)
“Son Mim”in Cülûsu ve “Devleti’l-Osmaniyye”nin Yıkılışı:
Son yıllarında İslam’ın esaslarından tamamen uzaklaşacak olan “Devletü’l-Osmaniyye”nin bu halinin ne zamana kadar süreceğini açıklarken, devletin yıkılışından bugüne kadar olmuş ve olacak pek çok hadiseyi tasvir eden Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabi -kuddise sırruh- Hazretleri; “Bahsettiğimiz şey, son ‘Mim’in cülûsuna kadar devam eder. O’nun cülûsu, sen; ‘Kabahatlerimiz yüzünden belalarla karşı karşıya geldik!’ deyinceye kadar dosdoğru bir biçimde sürüp gider.” (37) diyerek, Osmanlı soy silsilesini tamamlayacak olan son hükümdarın “Son Mim” diye ifade ettiği, altıncı ve son “Mehmed” olan Sultan Mehmed Vahideddin Han olduğunu ifşa etmiş ve bu sözüyle, henüz kurulmamış bir devletin hükümdarları hakkında aralamış olduğu bu esrarengiz sırlar hazinesinin kapısını kapatmıştır.
Hazret “Şeceretü’n-Nu‘maniyye”nin son satırlarında; son “Mim”in hükümdarlığı ile “Devletü’l-‘Osmaniyye” yıkıldıktan sonra, ahir zamanın fitne ve fesad dolu karanlık günlerine ulaşılacağını da keşif yoluyla haber vererek; “İşte bundan sonra çok büyük bir fitne zuhur eder. Öyle ki; beldeler ele geçirilir, kullar gelip çatmış olan, boş ve heva ile dolu yeni bir yeryüzüne yönelir. Milletin hükmedicileri el değiştirir ve onların başlangıçta kendisine işaret edilene riayeti zorlaşır. İkinciye dönüşte, ilke kayıtlı olan duruşa açıkça muhalefet edilir. Kötü vasıflara konulması gereken herhangi bir şey onda tasdik görür. Onun hükmü ahir zamanda zuhur eden ‘Sad’ın tasarrufuna intikal eder.”(38) demek sûretiyle, kanlı-canlı ifadelerle ayan-beyan gözler önüne sermiştir. Nitekim insanların dünyaya adeta taptıkları, isyan ve kötülüklerin her türlüsüne daldıkları bu karanlık fitne devrinin içinde yaşayanlar için, bu cümleleri izah etmeye gerek dahi yoktur.
Şimdi de Hazret’in, içinde bulunduğumuz bu karanlık devirden, Hazreti Mehdi’nin gönderilişine kadar zuhur edecek olan hadiseler hakkındaki son sözlerine kulak verelim. O’nun ifadesine göre, Osmanlı Devleti yıkılıp da insanlar bu duruma düştükten sonra; “Rum, doğuyu ve batıyı birleştirerek mülkü ele geçirir. Böyle olunca da, Zemzem’le Safa arasından büyük ‘Mim’ zuhûr eder ve latif olan ‘Ğayın’da kaim olup, kendisine biat edilir. Sonra kullara vaadedilen gelir ve zulüm ve kötülükle dolduktan sonra yeryüzüne tekrar adalet yerleşir. ‘Son’un zuhûruyla ilk ‘Mim’in hükmü yeniden doğar ve onunla yeryüzü yeniden canlanır.” (39)
Buradan anlaşılıyor ki, “Devleti’l ‘Osmaniyye” yıkılınca her ne kadar fitne ve fesad devri başlamışsa da, Allah-u Teala “İlk Mim” olan “Muhammed” Aleyhisselam’ın nûrunu yaymak ve İslam’ı yeryüzüne tekrar hakim kılmak için “Son Mim” olan “Mehdi”yi gönderecek; onunla yeryüzünü zulüm ve kötülüklerden temizleyip, İslam’ın nûru ve adaletiyle yeniden ıslah edecektir.
Hazret, bu büyük müjdeyi verdikten sonra; “Sana burada gizli işaretlerle vasfettiğim bu sırlar, Allah’a hamd ile tamamlandı.” (40) buyurarak, “Devletü’l-Osmaniyye”nin soy şeceresi hakkında kaleme aldığı esrarengiz eseri “Şeceretü’n-Nu‘maniyye”yi nihayete erdirmiştir.
Kaynaklar
(1) Eserin adı bazı kaynaklarda “ed-Da’iretü’n-Nu‘maniyye” diye geçmektedir.
(2) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, “Şeceretü’n-Nu‘maniyye fi Devleti’l-‘Osmaniyye”, Millet ktp. Ali Emiri; AY. nr.: 2801 vr. 1b-2a.
(3-4) Müneccimbaşı Ahmed Dede, “Müneccimbaşı Tarihi - Saha’ifü’l-Ahbar fi Vekayi’ü’l-Asar”, c. 1, s. 46.
(5) TDV “İslam Ansiklopedisi”, c. 20, s. 513.
(6) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, a.g.e. vr. 1b.
(7) Kur’an-ı Kerim, Rûm (30): 1-5.
(8) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, a.g.e. vr. 1b-2a.
(9-12) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, a.g.e. vr. 2a.
(13-15) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, a.g.e. vr. 2a-2b.
(16-17) Gelibolulu Mustafa Ali, “Künhü’l-Ahbar”, c. 2, s. 1095-1096., nşr.: A. Uğur. Kayseri, 1997.
(18) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, a.g.e. vr. 2b.
(19) Ali, a.g.e., c. 2, s. 1057.
(20-24) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, a.g.e. vr. 3b-4a.
(25) Ali, a.g.e., c. 2, s. 1052; Evliya Çelebi, “Seyahat-name”, c. 1, s. 343, bas.: h. 1314.
(27, 29) Hoca Sa’deddin Efendi, “Tacü’t-Tevarih”, c. 2, s. 379. bas.: İst. h. 1280.
(28) Ali, a.g.e., c. 2, s. 1186.
(30) Celalzade Mustafa, “Me’asır-ı Selim-Hani”, British Museum, A-7848, vr. 205a-205b
(31) Bakınız: BOA, Evkaf: Cevdet, nr. 11368, 13683.
(32-33) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, a.g.e. vr. 3a.
(34-36) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, a.g.e. vr. 5a.
(37-40) Muhyiddin İbnü’l-Arabi, a.g.e. vr. 5b-6a.
- Ebced ve Cifir İlmi
- Gayb Alemi ve Geleceği Bilmek
- Muhyiddin İbnü’l-Arabi Hazretleri’nin Osmanlı Devleti hakkında Öngörüleri
- Kur’an-ı Kerim’de, Hadis-i Şerif’lerde ve Velilerin Keşiflerinde Türkler’le İlgili Büyük Müjdeler
- Müştak Baba Öngörüleri
- Osmanlıda Müneccimlik Müessesi
- İmam-ı Ahmed Rabbani Hayatı ve İstanbul İçin Kehanetleri
- Cinlerin Görünmesi ve Cinlerle Temas
- Cin Musallatına Maruz Kalanlar
- Cin ve Cinler Alemi
- Cinler İnsanlarla Evlenebilirmi?, Cinlerde Cinsel Hayat
- Cin Kabileleri
- Cin Şeytan İblis Arasındaki Fark ve Kuranı Kerimdeki Açıklamaları
- Kuranı Kerimde Cinler
- Kuran-ı Kerim'de Cinlerle İlgili Ayetler
- Kuran-ı Kerim'de Cin Suresi ve Açıklaması
- Atatürk ve 19 Rakamının Sırrı
- Titanik'in Sırrı
- Mısır Piramitlerinin Sırrı ve Kuranı Kerim'de Firavun ile İlgili Ayetler
- Batıl inanç nedir? En çok bilinen batıl inançlar nelerdir?
- Türkiye'de Yaşanan Gizemli Olaylar 1
- Türkiye'de Yaşanan Gizemli Olaylar 2
- Kün Fe Yekün (Ol Der ve Olur) Ayetinin Hikmeti
- Anadoluda'ki Gizemli Yerler 1
- Astral Seyahat
- Kabedeki İnanılmaz Sır
- Titanik batmadan 14 yıl önce kitabı yazılmıştır.!
- Altın Oran ve Kabe Mucizesi
- Zemzem Suyu ve Faydaları
- Hurafeler, Bidatler ve Batıl İnançlardan Örnekler
- Kuran-ı Kerim'de Geçen Cenab-i Allah'ın İsimleri
- Esma-ül Hüsna ve Kuran-Kerim'de Geçiş Şekli
- Esmaül Hüsna Tesbih Adetleri
- Esmaül Hüsna Arapça Türkçe Yazılışı ve Kısa Açıklaması
- Ya Vedud Esması ve Faziletleri
- Er Rezzak isminin manası nedir, Zikrinin faziletleri nelerdir?
- Esma-ül Hüsna Fazileti Zikir Adetleri ve Duaları
- El Basir (c.c.) İsmi Zikri Fazileti Ve Faydaları
- Esma-ül Hüsna ve Kısa Açıklamaları
- Esma-ül Hüsna Ebced Değerleri
- Allah (c.c) ‘ın 99 ismi (Esma-ül Hüsna) Sır ve Faziletleri Zikir Sayıları
Seçme Hadisler ve Sözler
İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı. Hz. Muhammed (S.A.V.)
Her Anımız Bir Dua
(Tebarekeyi okumadan yatma! Kabir azabını def eder. Her gece Tebareke okuyan, Kadr gecesini ihya etmiş gibi sevaba kavuşur.) [Eyoğul İlmihali]