Kuran-ı Kerim'de Cin Suresi ve Açıklaması
Bir çoğumuz Kuran-ı Kerimi arapça okumayı öğrenemediğimiz için bilmiyoruz. Tabi bu öğrenmiyeceğimiz anlamına gelmez. O nedenle bir çoğumuz arapça bilmediği için’de arapça ayetleri latince harflerle okumaya çalışıyoruz. Arapça bir sözcük olan “kuran”, okumak, ezbere okumak, bir araya getirmek anlamına gelir. Kur’ân kelimesi olarakta Arapça’da yazıyla tespit edilmiş vahiylerin bütünü anlamına gelir. Şimdi sizler için hazırladığımız Kur’anı Kerim surelerden olan Cin süresi arapça yazılışı ile latince harflerle Türkçe okunuşunu derledik. Ayrıca Diyanet İşleri tarafından düzenlenen mealine’de yer verdik. Bu sebeple hem Arapça yazısı hem de latince okunuşunu öğrenerek okuyabilirsiniz.
Mekke döneminde inmiştir. 28 âyettir. Ağırlıklı olarak cinlerden bahsettiğiiçin “Cin sûresi” adını almıştır. Sûrede ayrıca tevhit, peygamberlik ve öldüktensonra dirilmek gibi meseleler konu edilmektedir. Mushaftaki sıralamada yetmiş ikinci, iniş sırasına göre kırkıncı sûredir. A‘râf sûresinden sonra, Yâsîn sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Abdullah b. Abbas’tan nakledilen rivayete göre bir gün Hz. Peygamber ashabından birkaç kişiyle birlikte Ukaz panayırına doğru giderken Nahle denilen yerde ashabına sabah namazını kıldırmıştı. Onun namazda okuduğu âyetleri işiten cinler bu âyetlerin tesirini derinden hissedip hayranlık duymuşlar, bu olayı kendi topluluklarına da anlatmışlar ve Kur’an’a inandıklarını, artık rablerine hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarını açıklamışlardır. İşte bu olay üzerine Cin sûresi inmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 72).
Kısaca Konusu : Sûrenin ana konusu cinler ve bunlara ait özel durumlardır. Sûrede bir cin topluluğunun Hz. Peygamber’den Kur’an dinlediği ve ona iman ettiği, inanç bakımından cinlerin de müminler ve kâfirler olarak ikiye ayrıldığı bildirilmekte ve cinlerle ilgili olarak insanın normal yollardan elde edemeyeceği bilgiler verilmektedir. Ayrıca sûrede Allah Teâlâ’nın varlığı, birliği, büyüklüğü, evrendeki hükümranlığı ve Allah’tan başkasına ibadet edilmemesinin gereği üzerinde durulmuş, öldükten sonra dirilme ve hesap vermeye iman gibi İslâm’ın bazı inanç esasları ele alınmıştır. Gayb bilgisinin Allah’a mahsus olduğu, bu bilgileri ancak kendisinin razı olduğu kimselere bildireceği ve Allah’ın ilminin kuşatıcılığı ifade edilerek sûre sona ermiştir.
Cin Suresi Türkçe Okunuşu
Bismillâhirrahmânirrahîm
(1) Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi’nâ kur’ânen acebâ(aceben).
(2) Yehdî iler ruşdi fe âmennâ bih(bihî), ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ(ehaden)
(3) Ve ennehu teâlâ ceddu rabbinâ mettehaze sâhıbeten ve lâ veledâ(veleden)
(4) Ve ennehu kâne yekûlu sefîhunâ alâllâhi şetatâ(şetatan)
(5) Ve ennâ zanennâ en len tekûlel insu vel cinnu alâllâhi kezibâ(keziben)
(6) Ve ennehu kâne ricâlun minel insi yeûzûne bi ricâlin minel cinni fe zâdûhum rehekâ(rehekan)
(7) Ve ennehum zannû kemâ zanentum en len yeb’asallâhu ehadâ(ehaden)
(8) Ve ennâ le mesnes semâe fe vecednâhâ muliet haresen şedîden ve şuhubâ(şuhuben)
(9) Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâıde lis sem’i fe men yestemiıl âne yecid lehu şihâben rasadâ(rasaden)
(10) Ve ennâ lâ nedrî eşerrun urîde bi men fîl ardı em erâde bi him rabbuhum reşedâ(reşeden)
(11) Ve ennâ minnes sâlihûne ve minnâ dûne zâlik(zâlike), kunnâ tarâika kıdedâ(kıdeden)
(12) Ve ennâ zanennâ en len nu’cizallâhe fîl ardı ve len nu’cizehu herebâ(hereben)
(13) Ve ennâ lemmâ semi’nel hudâ âmennâ bih(bihî), fe men yu’min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rehekâ(rehekan)
(14) Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden)
(15) Ve emmel kâsitûne fe kânû li cehenneme hatabâ(hataban)
(16) Ve en levistekâmû alât tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan)
(17) Li neftinehum fîh(fîhi), ve men yu’rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ(saaden)
(18) Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ ted’û maallâhi ehadâ(ehaden)
(19) Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ(libeden)
(20) Kul innemâ ed’û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ(ehaden)
(21) Kul innî lâ emliku lekum darren ve lâ reşedâ(reşeden)
(22) Kul innî len yucîrenî minallâhi ehadun ve len ecide min dûnihî multehadâ(multehaden)
(23) İllâ belâgan minallâhi risâlâtihî, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden)
(24) Hattâ izâ reev mâ yûadûne fe se ya’lemûne men ad’afu nâsıren ve ekallu adedâ(adeden)
(25) Kul in edrî e karîbun mâ tûadûne em yec’alu lehu rabbî emedâ(emedan)
(26) Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ(ehaden)
(27) İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ(rasaden)
(28) Li ya’leme en kad eblegû rısâlâti rabbihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve ahsâ kulle şey’in adedâ(adeden)
Sadakallahu’l Azim
Cin Suresi Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
1,2.(Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız.”
3.“Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.”
4.“Demek bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında doğruluktan uzak sözler söylüyormuş.”
5.“Şüphesiz biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk.”
6.“Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.”
7.“Gerçekten onlar da, sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi öldükten sonra tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.”
8.“Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.”
9.“Hâlbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.”
10.“Hakikaten biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?”
11.“Doğrusu içimizde salih olanlar da var, olmayanlar da. Ayrı ayrı yollar tutmuşuz.”
12.“Muhakkak ki biz Allah’ı yeryüzünde âciz bırakamayacağımızı, kaçarak da onu âciz bırakamayacağımızı anladık.”
13.“Gerçekten biz hidayet rehberini (Kur’an’ı) işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa, artık ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar.”
14.“Kuşkusuz içimizde müslüman olanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Kim müslüman olursa, işte onlar doğruyu arayıp bulmuşlardır.”
15.“Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.”
16,17.Yine de ki: “Bana şöyle de vahyedildi: ‘Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.”
18.“Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.”
19.“Allah’ın kulu (Muhammed), O’na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kur’an’ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı.
20.De ki: “Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O’na hiç kimseyi ortak koşmam.”
21.De ki: “Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim.”
22.De ki: “Gerçekten beni Allah’a karşı hiç kimse asla koruyamaz ve yine asla O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam.”
23.“Ancak Allah’tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O’nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.”
24.Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler.
25.De ki: “Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, bilemem.”
26.O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.
27,28.Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.
Adı: Cin kelimesi, surenin ismi olduğu gibi muhtevasıdır da. Çünkü bu surede cinlerin Kur’an dinlemeleri, hidayete ermeleri ve sonra kendi kavimlerine dönmeleri hadisesi açıklanmaktadır.
Nüzul Zamanı: Buhari ve Müslim’de Hz. Abdullah bin Abbas’tan rivayet edilir ki, bir gün Allah Rasulü yanında arkadaşları ile beraber Ukaz panayırına gitmişti. Yolda Nahle denilen yerde Allah Rasulü sabah namazını kıldırdı. Bu esnada Cinlerden bir grup oradan geçmekteydi. Kur’an’ın tilavetini duyduklarında hemen durmuşlar ve dikkatle dinlemeye başlamışlardı. İşte bu hadisenin zikri bu surede geçmektedir.
Müfessirlerden çokları bu rivayete dayanarak bu hadisenin Rasulüllah’ın Taif seferi esnasında olduğunu söylemişlerdir ki bu hadise risaletin 10. yılında hicretten 3 sene önce vukubulmuştu. Fakat bu kıyas birçok nedenden dolayı doğru değildir. Rasulüllah’ın Taif seferi sırasında cinlerin Kur’an dinlemesi hadisesinin anlatıldığı Ahkaf Suresi’nin 29. ayeti ile 39. ayetleri arası göz önünde bulundurulursa, o cinlerin iman ehlinden oldukları anlaşılacaktır. Bunlar, Hz. Musa’ya ve diğer gelmiş semavi kitaplara inanmaktaydılar. Halbuki bu surenin 2. ayetinden 7. ayetine kadar olan bölümden açıkça anlaşılmaktadır ki, bu sefer de Kur’an-ı Kerim dinleyen cinler müşrik idiler, ahireti ve peygamberliği kabul etmiyorlardı. Ayrıca tarihi kayıtlardan da anlaşılıyor ki Rasulüllah’ın yanında Hz. Zeyd bin Harise’den başka kimse yoktu.
Halbuki bu seferde İbn Abbas’ın rivayetine göre Rasulüllah’ın yanında birkaç sahabinin de bulunduğu anlaşılmaktadır. Ve diğer rivayetlerden, Rasulüllah’ın Taif’ten dönerken yolda Nahle’de konakladığı zaman cinlere Kur’an’ı dinlettiği anlaşılmaktadır. İbn Abbas’ın rivayetine göre, bu surede geçen seferde ise Allah Rasulü Mekke’den Ukaz’a doğru gitmekteydi. Bu sebeplerden, bu surede geçen hadise ile Ahkaf Suresi’nde geçen hadisenin aynı olmadıkları ayrı ayrı zamanlarda vukubuldukları anlaşılmaktadır.
Ahkaf Suresi’nde zikredilen hadise hakkında, bu hadisenin risaletin onuncu senesinde Taif’e giderken meydana geldiği hususunda bütün raviler ittifak etmektedir. O zaman, bu ikinci hadisenin ne zaman vuku bulduğu sorusunun cevabını yukarıdaki İbn Abbas’ın rivayetinden anlayamamaktayız. Ayrıca bunun ne zaman olduğuna, yani Rasulüllah’ın (s.a) ne zaman bir cemaatle beraber Ukaz panayırına gittiğine dair herhangi bir tarihî rivayet de yoktur. Fakat bu surenin 8. ayetinden 10. ayetine kadarını dikkatle okursak bunun risaletin ilk dönemine ait bir hadise olduğunu anlarız. Bu ayetlerde beyan edilmektedir ki, Rasulüllah’ın bi’setinden önce cinler bazen gökten bazı haberler alabiliyorlardı. Fakat bundan sonra cinler birdenbire gökte her yerde çok sıkı kontrol olduğunu, gözcü meleklerin konulduğunu ve yıldızların kendilerine atıldığını farkettiler. Daha önce az çok sağdan soldan kaçak haber alabiliyorlardı, ama şimdi artık bu mümkün olmuyordu. Her tarafta melekler bulunduğunu ve onlara ateş saçan yıldızlar fırlattıklarını gördüler. Bu yüzden gökten bir haber alabilmeleri için sabit bir yerde duramıyorlardı. “Herhalde yeryüzünde çok büyük bir hadise vukubulmuş veya vukubulacak ki bu kadar sıkı denetim var” diyorlardı. İşte cinler Rasul’ün ağzından Kur’an-ı Kerim’i duyduklarında o büyük hadisenin bu olduğunu ve bunun için gökteki bütün kapıların kendilerine kapandığını hemen anladılar.
Cinlerin Hakikatı: Bu sureyi mütaala etmeden önce zihinde bir karışıklık meydana gelmemesi için cinlerin mahiyetinin ne olduğunu anlamamız gerekmektedir. Çağımızda bazıları cinlerin bir hakikati olmadığı yanılgısına düşmüşlerdir. Bunlara göre, bu, eski çağların vehim ve hurafelerinin bir kalıntısıdır. Onların bu görüşü ne bir araştırmaya dayanmaktadır, ne de kendilerinin böyle bir bilgi sahibi olduklarını iddia edebilirler. Duyumlayamadıkları şeyin bir varlığının olmadığını ileri sürmektedirler. Halbuki, bu koca kainat içerisinde insanın his ile idrak edebileceği şeyler o kadar azdır ki bunun misali bir okyanusun yanında bir katre gibidir. Bu yüzden, hissedemediği şeyin var olmadığını ve var olan şeyin muhakkak hissedilmesi gerektiğini sanmak, aslında o kişinin kendi aklının iflasının bir delilidir.
Böyle bir düşünce ile insan, sadece cinlerin varlığını inkar etmekle kalmaz, daha birçok kendi tecrübe ve gözlemine girmeyen gerçeği de inkar eder. Diğer şeyler bir kenara, onun için Allah’ın varlığı bile kabul edilecek bir şey olamaz. İşte Müslümanlardan bu düşüncelerin etkileri altında kalan bazıları Kur’an’ı inkar etmediler, ama cin, iblis ve şeytan hakkında değişik tevillere gittiler. Bunlardan kasıt, müstakil bir varlıkları olan gizli mahluklar değildir diyorlardı. Bazı yerlerde şeytanı, insanın behimî kuvvetleri olarak yorumlamışlardı. Ve bazen cin kelimesinden kasıt;Kur’an’ı gizlice dinleyen, vahşi, medenî olmayan ve dağlarda yaşayan insanlar olarak tevil etmekteydiler. Halbuki Kur’an’ın buyruğu hiçbir tevile yer bırakmayacak şekilde açıktır.
Kur’an-ı Kerim’de sadece bir yerde değil, müteaddid yerlerde ve insanların iki ayrı cins yaratık olduklarından bahsedilmektedir. Örneğin bkz. Araf: 38; Hud: 119; Fussilet: 25-29; Ahkaf: 18; Ez-Zariat: 56; en-Nas: 6; ve Rahman Suresi, cinleri insanoğlunun bir kısmı olarak saymaya yer bırakmayacak açıklıktadır.
Araf:12′de Hicr 26-27′de ve Rahman 14-15′de insanın çamurdan yaratıldığı, oysa cinlerin ateşten yaratıldıkları açık bir şekilde bildirilmektedir.
Hicr Suresi 27. ayette cinlerin insandan önce yaratılmış oldukları izah edilmektedir. Bunu, Kur’an’da yedi yerde geçen Adem ve İblis kıssası da teyid etmektedir. Her yerde insan yaratılmadan önce İblisin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Kehf Suresi 50. ayette İblisin cinlerden birisi olduğu bildirilmiştir.
Araf Suresi 27. ayette cinlerin insanları gördüğü, ama insanların onları görmediği söylenmektedir.
Hicr 16-18; Saffat 6-10; Mülk 5′de cinlerin göklere çıkabildikleri ama belli bir sınırdan öteye gidemedikleri açıklanır. O sınırdan öteye geçemezler ve Mele-i Alâ’daki konuşmaları dinlemek isterlerse orada durdurulurlar. Gizlice dinlemeye çalışırlarsa, yıldız ateşiyle kovulurlar. Bu şekilde, müşrik Araplar’ın, cinlerin Allah’ın gaybını ve O’nun sırlarını bildiklerine dair olan yanlış düşünceleri reddedilmektedir. Aynı düşünce Sebe Suresi 14. ayette de reddedilmiştir.
Bakara Suresi 30-40 ve Kehf Suresi 50. ayetlerden Allah’ın, yeryüzünün halifeliğini insana verdiği ve insanların cinlerden üstün mahluklar oldukları anlaşılıyor. Şüphesiz bazı istisnaî sayılabilecek güçler, cinlere de bağışlanmıştır. Buna Neml Suresi 7. ayette bir örnek verilmektedir. Ama bu gibi bazı güçler insanlardan çok daha güçlü olan hayvanlara da verilmiştir. Fakat bu, hayvanların insanlardan daha faziletli oldukları anlamına gelmez.
Kur’an-ı Kerim’de, cinlerin de insanlar gibi irade sahibi yaratıklar oldukları bildirilmektedir. Onlara da irade verilmiştir. Onlar da itaat veya isyan etmek, inkar veya iman etmek hususunda tıpkı insanın serbest olduğu gibi serbesttirler. İblis hadisesi ve Ahkaf ve Cin Surelerinde geçen, bazı cinlerin iman etme hadiseleri bunun açık delilidir.
Kur’an-ı Kerim’de onlarca yerde, İblis’in, ta Adem’in yaratılışından beri insanı yoldan çıkartmaya azmettiği gerçeği açıklanmaktadır. O zamandan beri cinlerden şeytan olanlar insanları yoldan çıkarmaya çalışmaktadır. Ama insana musallat olarak ona zorla bir şeyi yaptırma gücüne sahip değillerdir. Fakat insanların kalbine vesvese verirler ve onları kötü yola teşvik ederek çirkin ve kötü şeyleri güzel gösterir, onları yoldan çıkarmaya çalışırlar. Mesela bkz. Nisa: 117-120; Araf: 11-17; İbrahim: 20; Hicr: 30-42; Nahl: 98-100; İsra: 65.
Kur’an-ı Kerim’de cahiliye döneminde müşrik Arapların, cinleri Allah’ın şeriki sayarak onlara ibadet etmekte oldukları ve onları Allah’a nispet ettikleri bildirilmiştir. Bkz. El-Enami: 100; Sebe: 40-41; Saffat: 158.
Bu izahlardan sonra, cinlerin insanlardan ayrı, kendi başlarına bir varlıkları olan gizli mahluklar oldukları anlaşılmaktadır. Esrarlı hususiyetleri dolayısı ile bazı cahiller onların varlıkları ve güçleri hakkında çok abartmalı düşüncelere kapılmışlar ve hatta onlara tapmaya başlamışlardır. Fakat Kur’an-ı Kerim onlar hakkında gerçek hakikatleri bildirerek onların ne olup ne olmadıklarını izah etmiştir.
Bu surenin ilk ayetinden 15. ayetine kadar cinlerden bir gurubun Kur’an’ı dinledikleri ve bunun onları etkilediği ve sonra kendi kavimlerine dönerek onlara ne söyledikleri bildirilmektedir. Bu bağlamda Allah (c.c) onların bütün konuşmalarını değil, ondan sadece bazı gerekli kısımlarını aktarmıştır. Bu yüzden üslub da devamlı bir konuşma niteliğinde değildir. Onların ne dediği bazı cümleler aktarılarak bildirilmektedir. Cinlerin dillerinden çıkan kelimeleri dikkatlice okursak, onların iman etme ve kavimlerine bunun tebliğini yapma hadiselerinin neden burada, beyan edildiği kolayca anlaşılacaktır. Biz dipnotlarda onların sözlerini açıklamıştık. Bu da onların gayelerini anlamaya yardımcı olacaktır.
Bundan sonra ayet 16′dan 18′e kadar insanlara, eğer şirkten vazgeçerler ve doğru yolda sebat ederlerse, üzerlerine nimetlerin yağacağı anlatılmaktadır. Tersine, eğer Allah’ın gönderdiği nasihate yüz çevirirlerse sonunda şiddetli azaba maruz kalacaklardır. Daha sonra 19′dan 23′e kadar Mekke’deki kafirlere “Allah Rasulü sizi Allah’a çağırıyor, siz ise O’na hücum ediyorsunuz” denilerek onlar azarlanmaktadır. Oysa ki Rasul’ün işi sadece size Allah’ın mesajını ulaştırmaktır. Size bir fayda veya zarar vermeye yetkili olduğunu ileri sürmüyor. Ayet 24 ve 25′de “Bugün siz Allah Rasulü’nü çaresiz görerek onu bastırmaya çalışıyorsunuz, ama o vakit geldikten sonra gerçekten çaresiz kimdir göreceksiniz. O vaktin uzak mı yakın mı olduğu hususunda Rasul’e bir bilgi verilmemiştir, ama herhalûkarda o vakit gelecektir.” denilerek kafirler ikaz edilmektedir. Sonunda da gaybın bilgisinin Allah’a ait olduğu, Rasul’ün ise sadece Allah’ın verdiği kadarıyla bunu bilebileceği bildirilmektedir. Bu ilim O’na risaletini yerine getirmek gayesiyle ve dışarıdan kimsenin müdahalede bulunamaması için çok emin bir vasıtayla verilmiştir. (Tefhimü’l-Kur’an, Mevdudi)
- Ebced ve Cifir İlmi
- Gayb Alemi ve Geleceği Bilmek
- Muhyiddin İbnü’l-Arabi Hazretleri’nin Osmanlı Devleti hakkında Öngörüleri
- Kur’an-ı Kerim’de, Hadis-i Şerif’lerde ve Velilerin Keşiflerinde Türkler’le İlgili Büyük Müjdeler
- Müştak Baba Öngörüleri
- Osmanlıda Müneccimlik Müessesi
- İmam-ı Ahmed Rabbani Hayatı ve İstanbul İçin Kehanetleri
- Cinlerin Görünmesi ve Cinlerle Temas
- Cin Musallatına Maruz Kalanlar
- Cin ve Cinler Alemi
- Cinler İnsanlarla Evlenebilirmi?, Cinlerde Cinsel Hayat
- Cin Kabileleri
- Cin Şeytan İblis Arasındaki Fark ve Kuranı Kerimdeki Açıklamaları
- Kuranı Kerimde Cinler
- Kuran-ı Kerim'de Cinlerle İlgili Ayetler
- Kuran-ı Kerim'de Cin Suresi ve Açıklaması
- Atatürk ve 19 Rakamının Sırrı
- Titanik'in Sırrı
- Mısır Piramitlerinin Sırrı ve Kuranı Kerim'de Firavun ile İlgili Ayetler
- Batıl inanç nedir? En çok bilinen batıl inançlar nelerdir?
- Türkiye'de Yaşanan Gizemli Olaylar 1
- Türkiye'de Yaşanan Gizemli Olaylar 2
- Kün Fe Yekün (Ol Der ve Olur) Ayetinin Hikmeti
- Anadoluda'ki Gizemli Yerler 1
- Astral Seyahat
- Kabedeki İnanılmaz Sır
- Titanik batmadan 14 yıl önce kitabı yazılmıştır.!
- Altın Oran ve Kabe Mucizesi
- Zemzem Suyu ve Faydaları
- Hurafeler, Bidatler ve Batıl İnançlardan Örnekler
- Kuran-ı Kerim'de Geçen Cenab-i Allah'ın İsimleri
- Esma-ül Hüsna ve Kuran-Kerim'de Geçiş Şekli
- Esmaül Hüsna Tesbih Adetleri
- Esmaül Hüsna Arapça Türkçe Yazılışı ve Kısa Açıklaması
- Ya Vedud Esması ve Faziletleri
- Er Rezzak isminin manası nedir, Zikrinin faziletleri nelerdir?
- Esma-ül Hüsna Fazileti Zikir Adetleri ve Duaları
- El Basir (c.c.) İsmi Zikri Fazileti Ve Faydaları
- Esma-ül Hüsna ve Kısa Açıklamaları
- Esma-ül Hüsna Ebced Değerleri
- Allah (c.c) ‘ın 99 ismi (Esma-ül Hüsna) Sır ve Faziletleri Zikir Sayıları
Seçme Hadisler ve Sözler
Hasta ziyaretine gittiğinizde ona, ömrü ve hastalığı hususunda güzel sözler söyleyip, ümit veriniz! Hz. Muhammed (S.A.V.)
Her Anımız Bir Dua
``Allah`ım! Bu günün bereketlerinden nasibimi bol et; hayırlarına ulaşma yolumu kolaylaştır; iyi amellerinin kabulünden beni mahrum bırakma; ey apaçık hakka hidayet eden (Rabb`im)!``