Kün Fe Yekün (Ol Der ve Olur) Ayetinin Hikmeti
Sevgili Medyum Recep Kaplan Ziyaretcileri.
Kün fe Yekün Ayeti hikmeti ile ilgili sorulara kısaca cevap vermeden önce Yerler ve göklerin altı günde yaratılışının hikmeti nedir? Ona kısaca cevap vermek istiyorum.
Semavat ve arz altı devrede, safha safha yaratılmış. Ve sonunda şu gördüğümüz harikalar harikası kâinat çıkmış ortaya.
Onun yaratılışındaki bu hikmet tecellisi ondaki hadiselerde de kendini göstermiş. Gece birden kaplamamış yeryüzünü; gündüz de âniden gelmemiş. Geceden seher vaktine geçilmiş ve onu güneşin doğuşu takip etmiş. Daha sonra güneşin yine yavaş yavaş yükselmesiyle öğle vaktine erişilmiş, onu da o bereketli ikindi vakti takip etmiş ve sonunda gurup.
Gündüz âniden gelse, gece birden bastırsaydı ne seherden söz edebilirdik, ne öğleden, ne ikindiden.
Bu hikmetli yaratılış, bitkiler âleminde de hüküm sürmüş. Çekirdekte ilâhî bir sanat ve hikmet gizli. Koca ağacın bütün programı o küçücük âlemde kader kâlemiyle çizilmiş. Ondaki, genetik şifre ilim adamlarını hayretler içinde bırakan bir mükemmellikte ve yine onları çaresiz kılacak kadar derin sırlarla dolu.
Çekirdeğin açılması apayrı bir harika. Fettah isminin tecellisi. Yerin çekimine rağmen yukarıya doğru başlayan hikmetli ve intizamlı yürüyüş. Derken fidan devresine eriş. Boy atma ve kalınlaşma devreleri ve sonunda çiçek açıp meyve verme... Her meyvenin de büyümesi, kemâle ermesi ve o yumuşak meyveden sert çekirdeklerin süzülmesi yine birden bire değil, safhalar hâlinde gerçekleşmekte.
Her safhası ilim ve hikmetle yürütülen bu akıl almaz faaliyetler, yeryüzünü değişik tablolarla doldurur ve fikir ehlini bu ilâhî sanatlara hayran bırakır.
Dünyada hikmet, âhirette ise kudret hâkim. Dünya kudret âlemi olsaydı, şu muhteşem kâinat altı gün, yani altı devre yerine bir anda yaratılacaktı. Ondaki ağaçlar da bir anda bitecek ve son şekliyle boy göstereceklerdi. O zaman yukarıda sıraladığımız ilâhî sanat eserleri de vücut bulmayacaklardı.
Çekirdekler âlemi, yoklukta kalacak, açılmaları, büyümeleri, fidan olmaları gerçekleşmeyecekti.
Çekirdekler olmayınca, haliyle, yumurtalar ve nutfeler âlemi de yokluktan kurtulamayacaklar, bu âleme gelip, taşıdıkları rabbanî sanatları sergilemekten mahrum kalacaklardı.
Fidanlar olmayınca bebekler de, kuzular da, buzağılar da olmayacaktı. Binlerce sanat bire inecek, yüzlerce güzellik ortadan kaybolacaktı.
Terbiye ve tedbir fiillerinin tecellileri görülmeyecek, sadece ibda ve icat fiillerinin mahsûlleri, âlemde boy gösterecekti.
İlâhî hikmet buna müsaade etmedi ve kâinatı bir anda yaratmak yerine altı devrede inşa etmeyi takdir buyurdu.
Kur'an-ı Kerim'de semavat ve arzın, yani kâinatın altı (6) günde halk edildiği (yaratıldığı) yazmaktadır. Altı günde halk edilmesini altı devir olarak anlıyoruz.
İnsan anne karnında altı safhada yaratıldığı, dünyada ve berzahda altı dönem geçirdiği gibi, bir gün de altı dönem ve devir geçirerek diğer güne geçiyor. Hatta her şeyin doğumu, kemali, ihtiyarlığı, ölümü, berzahı, unutulması gibi altı devir geçirdiğini söylemek mümkündür.
Semavat ve arzın altı günde halk edilmesine gelince:
İlk yaratılış 1. gün ve devir.
Hz. Âdem (as)'in yaratılışı 2. gün ve devir.
Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselamın gönderilmesi 3. ve gün devir.
Dünyanın kıyamet başlangıcındaki harabiyeti 4. gün ve devir.
Bu imtihan dünyasının kıyamet ile bütün bütün kapanması 5. gün ve devir.
Dünyanın kıyametinden haşir sabahına kadar geçen dönem ise 6. gün ve devir.
Demek ki altı (6) gün kâinatın ilk doğuşundan ve yaratılışından, haşir sabahına kadar geçen zaman, devir ve dönemi içine almaktadır.
Bütün zamanlar haftalık bir saat gibi düşünülürse, bu saatin altı günü bu alemde geçiyor. 7. günü ise haşrin baharından sonsuza kadar gidecektir.
Kâinatın altı günde yaratılması konusuyla ilgili ayetleri ve bunların farklı bir yorumunu da şöyle yapabiliriz:
"De ki: Siz dünyayı iki günde yaratan Allah’ın tek İlah olduğunu inkâr edip O’na birtakım eşler, ortaklar mı uyduruyorsunuz? Halbuki bütün bunları yapan, Rabbulâlemindir." (Fussilet, 41/9)
"O, yerin üstünde yüce dağlar yarattı, orayı bereketli kıldı ve orada arayıp soranlar için gıdalarını, bitkilerini ve ağaçlarını tam dört günde takdir etti, düzenledi." (Fussilet, 41/10)
"Derken, iki gün içinde, gökleri yedi kat olarak şekillendirdi ve her bir göğe kendisine ait işi vahyetti. Biz dünya semasını kandillerle, yıldızlarla süsledik, bozulup yıkılmaktan koruduk. İşte bu, azîz ve alîm (üstün kudret sahibi, her şeyi en mükemmel tarzda bilen) Allah’ın takdiridir." (Fussilet, 41/12)
Cenab-ı Hak kâinatı yaratmayı dileyince sonsuz kudretini izhar ederek, ölçüsü belirsiz bir enerji meydana getirdi ve o enerji zamanla yoğunlaşıp gaz halini aldı ve sonra da yoğunlaşıp bugünkü katı durumuna geçti. Yerküre iki jeolojik devirde oluşmuş ve sonra da oradaki kaynaklar belirlenerek, plan uyarınca dört jeolojik devirde oluşup bugünkü duruma gelmiştir. Zira âyetteki yevm kelimesi, başlangıç ve sonu kesin bilinmeyen uzun bir devir anlamına gelmektedir (...) Gökler, yerküre ile birlikte iki uzun devirde yedi tabaka haline getirilmiştir. Çünkü hepsi gaz halinde idi. Yoğunlaşıp katılaşması hep birlikte, iki devirde olmuştur.
Birinci cümle analizine göre mânâ, yeryüzünü iki günde yarattı demek olur. Yeryüzü yaratılırken henüz bildiğimiz "gün" bulunmayacağından "yevm" (gün) mutlak zaman, mânâsına, yani iki nöbette demek olur ki Allah en iyisini bilir. Birisi,
"Göklerle yer bitişik halde iken, bizim onları birbirinden yarıp ayırdığımızı... görmediler mi?" (Enbiya, 21/30)
ifadesi gereğince, yeryüzünün gökten, ayrıldığı gün, birisi de
"O yeri uzatıp döşeyendir." (Ra'd, 13/3)
buyurulduğu üzere, yeryüzünün "medd" olunduğu, yani yerkürenin kabuğunun kaymak halinde döşenmeye başladığı gündür. İkinci tahlile göre, mânâ yerküreyi iki günde olmak üzere yarattı demek olur. Bu şekilde yerkürenin kaç günde yaratıldığı söylenmiş olmayarak yaratıldıktan sonra iki gün içinde bulunması hali anlatılmış olur ki, bu da bir seneyi ikiye bölen iki gün dönümü nöbetidir. Çünkü yeryüzü bu iki zaman içinde deveran etmek, dönmek üzere yaratılmıştır.
Hem onda üstünden baskılar yaptı; dağlar, yeryüzünün kabuğunu tabanına çiviler gibi kazıklar. Bu "vav", istinafiyedir, "halaka" fiiline atıf değildir, çünkü fasıl vardır. Ve onda bereketler meydana getirdi. Yeryüzünde hayır ve hayrata elverişli şeyler, sular madenler, doğma ve gelişme kuvvetleriyle bitkiler ve hayvanlar gibi feyz ve bereket kaynaklarını yetiştirdi. Ve onda azıklarını da takdir buyurdu, yani bitkilerin ve hayvanların yaşamak için muhtaç oldukları yağmur ve diğer hasılatı da miktar ve sayılarıyla tayin buyurup yeryüzünde biçimine koydu. Dört gün içinde, yani bütün bunları dört gün içinde yaptı. Yahut dört gün içinde olarak yaptı. Önceki "iki"de içinde dahil olmak üzere, "dört" ki, bunda da gösterdiğimiz şekilde öbürleri gibi iki mânâ vardır. Birisi, madenlerin ve dağların yaratılması nöbeti, biri de bitkilerin ve hayvanların yaratılması nöbeti ki iki önceki ile dört olur. Birisi de hâl olmasıdır ki, dört mevsimi göstermiş olur, bu şekilde önceki iki burada dahil olmuş bulunur. Benim aciz anlayışıma göre burada bu mânâ, öbüründen daha ön plânda, ifadenin akışına daha uygundur. Çünkü yeryüzünün bereketleri ve rızıkları her sene bu dört mevsim içinde yetişir. Sayısı ve miktarı ile biçimini bunlar içinde alır, bu sebepten dolayı nin, ve fiillerine bağlanması dahi aynı mânâyı ifade edebilir. Ve bu mânâca şu kayıt da açık olur. Bütün araştıranlar için eşit olmak üzere dört gün, çünkü her yerde rızık isteyenlerin hepsinin rızkı bu dört mevsim içinde yetişir, rızıklar eşit olmazsa da günler eşittir. Dört mevsim hepsi için dörttür. Burada ye müteallık (bağlı) olmaması ve meseleyi soranlar mânâsına olması da düşünülebilir.
Şimdi asıl, göklere geçilerek buyuruluyor ki kısacası onları iki günde sağlam yedi göğe tamamladı. Bu iki günün birisi yeryüzünün de yaratılmasından önceki ilk maddenin yaratılması, birisi de cisimlerin teşekkülü günleridir ki A'raf Sûresi'nde beyan olunduğu üzere altı günden ikisini teşkil eder. Yahut birisi yerin yaratılmasından önce, birisi de yerin yaratılmasından sonradır. Çünkü Ay, Zühre (Venüs) ve Utarid (Merkür) gibi bazı gök cisimlerinin yaratılması, yeryüzünün yaratılmasından sonradır.
Benim acizane fikrime göre, bu iki gün, göklerden hâl-i mukaddere olmak üzere birisinin dünya, birisinin ahiret olması da muhtemeldir. Bunları böyle sağlam yaptı ve tamamladı. Her gökte ona ait emri de vahyetti. Her "sema"nın meleklerine orada cereyan edecek işlerin emrini de telkin buyurdu ki bu da "tamamlama" cümlesindendir. Bütün bunların bu yolda ortaya çıkmasından ve tamamlanmasından yüce Yaratıcının kudretinin delilleri tecelli edip ortaya çıktığı için bu noktada "gıyab"dan (üçüncü tekil şahıs) "tekellüm"e, (birinci şahsa) dönülüyor ki ve dünya göğünü mısbahlar, yani parlak kandillerle donattık, süsledik.
"En yakın göğü bir zinetle, yıldızlarla süsledik." (Saffât, 37/6)
Hem de korunmuş kıldık. Şeytanlar yanaşamazlar. İşte o, o azîz ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
"Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır…" (A'raf , 7/54)
Kur'an ile modern bilim arasındaki uyumun bir örneği, evrenin yaşı konusudur: Kozmologlar evrenin yaşını on altı-on yedi milyar yıl olarak hesaplamışlardır. Kur'an'da ise tüm evrenin 6 günde yaratıldığı açıklanmaktadır. İlk bakışta farklı gibi görünen bu zaman dilimleri arasında aslında çok şaşırtıcı bir uyum vardır. Gerçekte, evrenin yaşı ile ilgili elimizde bulunan bu iki rakamın her ikisi de doğrudur. Yani evren, Kur'an'da bildirildiği gibi 6 günde yaratılmıştır ve bu süre bizim zamanı algıladığımız şekliyle on altı-on yedi milyar yıla karşılık gelmektedir.
1915 yılında Einstein, zamanın göreceli olduğunu, mekâna, seyahat eden kişinin süratine ve o andaki yer çekimi kuvvetine bağlı olarak zamanın akış katsayısının da değiştiğini öne sürmüştür. Kur'an'da yedi farklı ayette bildirilen evrenin yaratılış süresinin, zamanın akış katsayısındaki bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda bilim adamlarının tahminleri ile büyük bir paralellik içinde olduğu görülür. Kur'an'da bildirilen altı günlük süreyi, altı devre olarak da düşünebiliriz. Çünkü zamanın göreceliği dikkate alındığında, "gün" sadece bugünkü koşullarıyla, Dünya üzerinde algılanan 24 saatlik bir zaman dilimini ifade etmektedir. Ancak evrenin bir başka yerinde, bir başka zamanda ve koşulda, "gün" çok daha uzun sürelik bir zaman dilimidir. Nitekim bu ayetlerde (Secde Suresi, 4; Yunus Suresi, 3; Hud Suresi, 7; Furkan Suresi, 59; Hadid Suresi, 4; Kaf Suresi, 38; Araf Suresi, 54) geçen 6 gün (sitteti eyyamin) ifadesindeki "eyyamin" kelimesi, "günler" anlamının yanı sıra "çağ, devir, an, müddet" anlamlarına da gelmektedir.
Evrenin ilk dönemlerinde, zaman bugün alışık olduğumuz akış hızından çok çok daha hızlı akmıştır. Bunun nedeni şudur: Big Bang anında evren çok küçük bir noktaya sıkıştırılmıştı. Bu büyük patlama anından bu yana evrenin genişlemesi ve evrenin hacminin gerilmesi, evrenin sınırlarını milyarlarca ışık yılı uzağa taşıdı. Nitekim Big Bang'den bu yana uzayın geriliyor olmasının evren saatinin üzerinde çok önemli sonuçları oldu.
Big Bang anındaki enerji, evrensel saatin zaman akış hızını milyon kere milyon (1012) defa yavaşlatmıştır. Evren yaratıldığında, evrensel zamanın akış katsayısı -bugün algılandığı şekliyle- milyon kere milyon kat kadar daha büyüktü, yani zaman daha hızlı akmaktaydı. Dolayısıyla Dünya’da milyon kere milyon dakikayı yaşadığımız esnada, evrensel saat için yalnızca bir dakika geçmiş olur.
Altı günlük zaman dilimi, zamanın göreceliği dikkate alınarak hesaplandığında, 6 milyon kere milyon (trilyon) güne denk gelmektedir. Çünkü evrensel saat, Dünya'daki saatin akış hızından milyon kere milyon daha hızlı akmaktadır. 6 trilyon günün karşılık geldiği yıl sayısı, yaklaşık olarak 16.427.000.000'dır. Bu rakam günümüzde evrenin tahmin edilen yaş aralığındadır.
6.000.000.000.000 gün / 365,25 = 16.427.104.723 yıl
Diğer yandan yaratılışın 6 gününün her biri -bizim zaman algımızla- birbirlerinden farklı zamanlara karşılık gelmektedir. Bunun sebebi zamanın akış katsayısının evrenin genişlemesiyle ters orantılı olarak azalmasıdır. Big Bang'den itibaren evrenin büyüklüğü her ikiye katlandığında, zamanın akış katsayısı yarıya düşmüştür. Evren büyüdükçe, evrenin ikiye katlanma hızı da gittikçe artan bir şekilde yavaşladı. Bu genişleme oranı, "Fiziksel Kozmolojinin Temelleri" adlı ders kitaplarında anlatılan, dünyanın her yerinde yaygın olarak bilinen bilimsel bir gerçektir.
Yaratılışın her gününü, Dünya zamanıyla hesapladığımızda karşımıza aşağıdaki durum çıkar:
* Zamanın başladığı andan itibaren bakıldığında, yaratılışın 1. günü (1. devre) 24 saat sürmüştür. Ancak bu süre, bizim zamanı Dünya'da algıladığımız şekliyle 8.000.000.000 yıla eşittir.
* Yaratılışın 2. günü (2. devre) 24 saat sürmüştür. Ancak bu, bizim algılarımızla bir önceki günün yarısı kadar sürmüştür. Yani 4.000.000.000 yıl.
* 3. gün (3. devre) ise yine bir önceki gün olan 2. günün yarısı kadar sürmüştür. Yani 2.000.000.000 yıl.
* 4. gün (4. devre) 1.000.000.000 yıl,
* 5. gün (5. devre) 500.000.000 yıl,
* ve 6. gün (6. devre) 250.000.000 yıl sürmüştür.
* Sonuç: Yaratılışın altı günü, yani altı devresi, Dünya zamanı türünden toplandığı zaman, 15.770.000.000 yıl bulunur. Bu rakam günümüzdeki tahminlerle büyük bir paralellik içindedir.
Bu sonuç XXI. yüzyıl biliminin ortaya koyduğu gerçeklerdir. Bilim, 1.400 yıl önce Kur'an'da haber verilmiş bir gerçeği bir kere daha tasdik etmektedir. Kur'an ve bilim arasındaki bu uyum, Kur'an'ın, her şeyi bilen ve yaratan Allah'ın vahyi olduğunun mucizevi kanıtlarından biridir.
Kunfeyekun ne demek veya kün feyekün meali anlamı nedir ?
Öncelikle kün fe yekün bir veya bir çok surenin bir ayetidir. Cenab-i Allah Hz Muhammed Aleyhisselam’a göndermiş olduğu Kur’anı Kerim’de bulunur. Henüz ne varlık vardı ne de yokluk, ne o parlak gökyüzü ne de o kara toprak. Ne gece vardı ne gündüz, ne ölüm ne de hayat.
“İnsanları bir kelime bir araya getirir, bir kelime de dağıtır.”demiştir Lübnanlı yazar Mihail Nuayme ve Allah, “Ol!” der; olur ve “Bit!” der son bulur ne varsa varlığa dair.
kün feyekün türkçe anlamı Kün, “Ol” demektir. “Emr-i kün feyekün”, “Allah’ın yaratmayı dilediği şeye, “ol” diye emretmesi ve böylece onun varlık sahasına çıkması” demektir.
Evet Allah’ın (c.c.) akıllara sığmaz kudretidir, varlık alanında değilken “ol” emriyle varlık sahasında salınan insan. Gök kapılarını açıp nehir gibi suları akıtan, yerküreye verdiği birkaç saniyelik bir emirle dünyevi tüm çabaları bir anda yerle bir ve yok eden muazzam kuvvetin adıdır Allah.
Yaratılışı iki farklı şekliyle ele alıyor. İbda, bir şeyin zamansız olarak hemen meydana gelmesidir. Meleklerin ve ruhların yaratılmaları gibi.
İnşa ise, bu hikmet dünyasının bir gereği olarak, şu âlem bir anda değil de altı devrede yaratıldığı gibi, bir çok mahlukların da yine bir anda değil safhalar halinde, tedricen yaratılımalarıdır. Çekirdeğin ağaç, yumurtanın kuş, nutfenin insan olması zaman içerisinde ve birçok devrelerden geçerek tahakkuk eder.
İnşa tarzındaki yaratılışta da “kün” yani “ol” emri söz konusudur. Şu farkla ki, inşada bu emir, sanki yaratılışın her safhası için verilmektedir. Çünkü bu safhaların her biri ayrı ve mükemmel bir hadisedir.
Allahü teâlâ dilediği gibi yaratır, istediği zaman ve istediği şekilde yaratır. Layüseldir, yani kimse ona hesap soramaz.
Arapçada – “Ol” der ve olur, anlamına gelen كُنْ فَيَكُونُ ifadesi Türkçede “Kûn Fe Yekûn” seklinde yazılır çünkü iki fiil arasındaki “fe” bağlaç işlevi gören ayrı bir kelimedir adı okurken “kün” kelimesinden sonra verilen es “fe”den sonra verilmez. “Kün, fe yekün” gibi düşünülebilir.
Kün fe Yekün Hangi Ayetlerde Geçiyor?
Bakara suresi 117 Ayet
Ali İmran Suresi 47 Ayet
Ali İmran Suresi 59 Ayet
Enam Suresi 73 Ayet
Nahl suresi 40 Ayet
Meryem 35 Ayet
Yasin Suresi 82 Ayet
Mumin Suresi 68 Ayet
Bakara Suresi 117. Ayet Meali: O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.
Âli İmrân Suresi 47. Ayet Meali: (Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi.
Âli İmrân Suresi 59. Ayet Meali: Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.
En`âm Suresi 73. Ayet Meali: O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. Allah’ın “ol” deyip de her şeyin oluvereceği günü hatırla. O’nun sözü gerçektir. Sûr’a üflendiği gün de mülk (hükümranlık) O’nundur. Gaybı da, görülen âlemi de bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.
Nahl Suresi 40. Ayet Meali: Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece, ona, “ol” dememizdir. O da hemen oluverir.
Meryem Suresi 35. Ayet Meali: Allah’ın çocuk edinmesi düşünülemez. O, bundan yücedir, uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece “ol!” der ve o da oluverir.
Yâsîn Suresi 82. Ayet Meali: Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.
Mu`min Suresi 68. Ayet Meali: O, yaşatan ve öldürendir. Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “ol” der, o da oluverir.
- Ebced ve Cifir İlmi
- Gayb Alemi ve Geleceği Bilmek
- Muhyiddin İbnü’l-Arabi Hazretleri’nin Osmanlı Devleti hakkında Öngörüleri
- Kur’an-ı Kerim’de, Hadis-i Şerif’lerde ve Velilerin Keşiflerinde Türkler’le İlgili Büyük Müjdeler
- Müştak Baba Öngörüleri
- Osmanlıda Müneccimlik Müessesi
- İmam-ı Ahmed Rabbani Hayatı ve İstanbul İçin Kehanetleri
- Cinlerin Görünmesi ve Cinlerle Temas
- Cin Musallatına Maruz Kalanlar
- Cin ve Cinler Alemi
- Cinler İnsanlarla Evlenebilirmi?, Cinlerde Cinsel Hayat
- Cin Kabileleri
- Cin Şeytan İblis Arasındaki Fark ve Kuranı Kerimdeki Açıklamaları
- Kuranı Kerimde Cinler
- Kuran-ı Kerim'de Cinlerle İlgili Ayetler
- Kuran-ı Kerim'de Cin Suresi ve Açıklaması
- Atatürk ve 19 Rakamının Sırrı
- Titanik'in Sırrı
- Mısır Piramitlerinin Sırrı ve Kuranı Kerim'de Firavun ile İlgili Ayetler
- Batıl inanç nedir? En çok bilinen batıl inançlar nelerdir?
- Türkiye'de Yaşanan Gizemli Olaylar 1
- Türkiye'de Yaşanan Gizemli Olaylar 2
- Kün Fe Yekün (Ol Der ve Olur) Ayetinin Hikmeti
- Anadoluda'ki Gizemli Yerler 1
- Astral Seyahat
- Kabedeki İnanılmaz Sır
- Titanik batmadan 14 yıl önce kitabı yazılmıştır.!
- Altın Oran ve Kabe Mucizesi
- Zemzem Suyu ve Faydaları
- Hurafeler, Bidatler ve Batıl İnançlardan Örnekler
- Kuran-ı Kerim'de Geçen Cenab-i Allah'ın İsimleri
- Esma-ül Hüsna ve Kuran-Kerim'de Geçiş Şekli
- Esmaül Hüsna Tesbih Adetleri
- Esmaül Hüsna Arapça Türkçe Yazılışı ve Kısa Açıklaması
- Ya Vedud Esması ve Faziletleri
- Er Rezzak isminin manası nedir, Zikrinin faziletleri nelerdir?
- Esma-ül Hüsna Fazileti Zikir Adetleri ve Duaları
- El Basir (c.c.) İsmi Zikri Fazileti Ve Faydaları
- Esma-ül Hüsna ve Kısa Açıklamaları
- Esma-ül Hüsna Ebced Değerleri
- Allah (c.c) ‘ın 99 ismi (Esma-ül Hüsna) Sır ve Faziletleri Zikir Sayıları
Seçme Hadisler ve Sözler
Bir mümin namaz kılmaya başlayınca, Cennet kapıları onun için açılır. Rabbi ile arasında bulunan perdeler kalkar. Bu hal namaz bitinceye kadar devam eder. Hz. Muhammed (S.A.V.)
Her Anımız Bir Dua
Ey Rabbimiz! Düşmanlarımızın ve bizi düşman görenlerin birliğini boz, onların cemaatılarını paramparça eyle, içlerine ayrılık tohumları saç. Birbirlerine karşı kin ve nefret hislerini kamçıla, kurmuş oldukları oyunları ve komploları başlarına geçir. İslam düşmanlarını, bizi düşman ilan edenleri, Senin düşmanlarını ve Kur?an düşmanlarını, kör, sağır ve dilsiz eyle.